İdari Yargılama Usulü Kanununun 45’inci maddesinin 6’ncı fıkrasının ilk cümlesi, bölge idare mahkemelerinin 46’ncı maddeye göre temyize açık olmayan karalarının kesin olduğunu söylemektedir. Buna göre; bölge idare mahkemelerinin Kanunun 46’ncı maddesinde temyiz yolu gösterilen kararları dışındaki kararlarına karşı temyiz başvurusu yolu kapalıdır.

Bununla birlikte; Erzurum Bölge İdare Mahkemesi 4’üncü İdari Dava Dairesinin itirazen yapmış olduğu başvuruyu inceleyen Anayasa Mahkemesince, anılan cümlenin, 27.3.2025 günüde E:2024/189, K:2025/83 sayılı ile, istinaf başvurusunun kısmen veya tümden kabulü hali yönünden Anayasa’ya aykırı olduğuna ve iptaline karar verilmiş bulunmaktadır. İptal kararı, Resmî Gazete’de yayımlandığı, 26.6.2025 (sayı: 32938) gününde yürürlüğe girmiştir

Buna göre; istinaf incelemesi sonunda verilen kararların;

  1. İdari Yargılama Usulü Kanunun değişik 46’ncı maddesinde belirtilen davalarda alınmış;
  2. İstinaf başvurusunun kısmen veya tümden kabulü ile verilmiş;

 Olmaları koşuluyla temyiz başvurusuna konu edilmeleri olanaklı bulunmaktadır.

Bu iki hal dışında kalan ve bu nedenle temyiz başvurusuna açık olmayan kararlar, kesindir. Bu kararlara karşı, olağanüstü kanun yolu olan yargılamanın yenilenmesi yolu ile, kanun yararına temyiz ve Anayasa Mahkemesine yapılacak bireysel başvuru dışında başka bir kanun yolu mevcut değildir.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararı uyarınca bir istinaf mahkemesi kararının temyize tabi olup olmadığının belirlenmesinde ölçüt; kararın, istinaf başvurusunun kısmen veya tümden kabulünden sonra verilip verilmediğidir. İdari Yargılama Usulü Kanununun 45’inci maddesinin 4’üncü fıkrasına göre; istinaf başvurusunun tümden kabulünün anlamı, istinafa konu ilk derece mahkemesi kararının veya bu kararın istinafa konu edilen hüküm fıkrasının hukuka uygun bulunmamasıdır. Kısmen kabulü ise; istinafa konu kararın bir ya da birkaç hüküm fıkrasının hukuka uygun bulunmaması, kalan hüküm fıkralarının hukuka uygun bulunmasıdır. İlk durumda, istinaf başvurusunun tümden kabulü, ikinci durumda ise, kısmen kabulü söz konusu olur.

İstinaf başvurusunun tümden kabulünün sonucu, yine aynı fıkraya göre, başvuruya konu edilen ilk derece mahkemesi kararının veya başvuruya konu edilen hüküm fıkrasının tümüyle kaldırılarak, işin esası hakkında yeniden karar verilmesidir. İstinaf başvurusunun kısmen kabulünde ise, davanın hukuka uygun görülen kısmı reddedilir, kararın hukuka aykırı bulunan hüküm fıkrası/fıkraları kaldırılarak, davanın bu hüküm fıkrasına/fıkralarına ilişkin kısmının esası hakkında yeniden karar verilir.

Başka anlatımla da; istinaf başvurusunun kabulünün kısmen veya tümden kabul olup olmadığını, başvurucunun talebinin belirlediğini söyleyebiliriz. Talep, ilk derece mahkemesinin kararının tümden kaldırılması olabileceği gibi, kararın bir ya da birkaç hüküm fıkrasının kaldırılmasına ilişkin de olabilir.  Her iki durumda da, başvurucunun talebinin kabulü, istinaf başvurusunun tümden kabulü; bir ya da birkaç hüküm fıkrasına ilişkin olarak kabulü ise, kısmen kabulü anlamına gelir. İstinaf başvurusunun kısmen kabulü halinde, başvurunun kısmen de reddedilmesi söz konusudur. Yani; istinaf başvurusunun kısmen kabulü halinde, kısmen de istinaf başvurusunun reddi yolunda hüküm kurulmuş olmalıdır. İstinaf başvurusunun reddedilen bu kısmı, kararın kesinleşen; yani, temyiz yolu kapalı olan hüküm fıkrasına/fıkralarına ilişkin kısmıdır.

İstinaf başvurusunun kısmen veya tümden kabulünden sonra işin esası hakkında (ilk elden) verilen kararın başvurucunun tamamen veya kısmen lehinde olması; örneğin, davanın reddine ilişkin olan ilk derece mahkemesi kararının istinaf başvurusu kabul edilerek kaldırılmasından sonra, davanın (farklı bir gerekçe ile) [1] kısmen reddine kısmen de dava konusu işlemin iptaline karar verilmesi, ilgili tarafların kendilerini ilgilendiren hüküm fıkralarını temyiz başvurusuna konu etmelerine engel değildir. Böyle bir durumda; davanın reddine ilişkin hüküm fıkrası davacı, dava konusu idari işlemin kısmen iptaline ilişkin hüküm fıkrası da davalı idari tarafından temyiz başvurusuna konu edilebilir.

İstinaf başvurusunun tüm olarak kabul edilmesinden sonra, başka bir gerekçeyle aynı yolda karar verilmesi halinde de, verilen kararın temyiz başvurusuna konu edilmesi mümkündür. Örneğin; yetkisizlik gerekçesiyle dava konusu idari işlemin iptali yolundaki ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasından sonra dava konusu idari işlemin unsurlarındaki başka bir hukuka aykırılık gerekçesine dayanılarak yeniden idari işlemin iptaline karar verilmesi böyledir. Davalı idare, bu kararı temyiz merciine taşıyabilir. Zira; bölge idare mahkemelerinin, temyiz incelemesinden farklı olarak, ilk derece mahkemesi kararının uygun bulmadığı gerekçesini değiştirerek istinaf başvurusunu reddetme yetkileri yoktur. Gerekçesini hukuka uygun bulmadıkları ilk derece mahkemesi kararını kaldırarak hukuka uygun gördükleri gerekçe ile aynı kararı yeniden vermek zorundadırlar. Aksi halde; kendilerinde olmayan bir yetkiyi kullanmış olacakları gibi, tarafların hükmün denetlenmesini isteme haklarını da ihlal etmiş olurlar.

Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra, İdari Yargılama Usulü Kanununun 45’inci maddesinin 6’ncı fıkrasının, “Bölge idare mahkemelerinin 46 ncı maddeye göre temyize açık olmayan kararları kesindir” şeklindeki düzenlemesinin, bize göre, “Bölge idare mahkemelerinin İdari Yargılama Usulü Kanununun 46’ncı maddeye göre temyize açık olmayan kararlarından istinaf başvurusunun kısmen veya tümden kabulü sonucu verilenler dışında kalan kararları kesindir” şeklinde okunup anlaşılması doğru olur.

Anayasa Mahkemesi kararının, Kanunun 46’ncı maddesinin birinci fıkrasının “c” bendinde yazılı taban parasal sınırın altında kalmaları nedeniyle temyiz yolu kapalı bulunan bölge idare mahkemesi kararlarını kapsayıp kapsamadığı, bu kararlara karşı da temyiz yolunun açık olup olmadığı tartışılmaktadır. 45’inci maddenin 6’ncı fıkrasının ilk cümlesindeki, “Bölge idare mahkemelerinin 46 ncı maddeye göre temyize açık olmayan kararları…” ibaresinden hareketle, Anayasa Mahkemesinin söz konusu iptal kararı ile, anılan maddeye göre temyiz yolu kapalı olan bu kararlara karşı da temyiz yolunun açılmış olduğu yolunda görüşler vardır. Biz, bu kanıda değiliz. Bize göre; 46’ncı maddenin ilk fıkrasının “c” bendi, taban parasal sınırın belirlenmesinde alınan ölçüt ile ilgili olarak taşımakta olduğunu düşündüğümüz Anayasaya aykırılığa karşın, yürürlüktedir.

Öncelikle; gerek Anayasa Mahkemesinin 45’inci maddenin 6’ncı fıkrasıyla ilgili kararı, gerekse 46’ncı maddenin ilk fıkrasının yine Anayasa Mahkemesinin bu yoldaki 26.7.2023 gün ve E:2023/6, K:2023/142 sayılı iptal kararından sonra 7524 sayılı Kanunun 53’üncü maddesiyle düzenlenen “c” bendi, bölge idare mahkemelerinin istinaf başvurusunun kısmen veya tamamen kabulü üzerine ilk elden vermiş oldukları kararlar üzerindeki hükmün denetlenmesini isteme hakkı ile ilgilidir. Şu farkla ki; 45’inci maddenin 6’ncı fıkrası, bölge idare mahkemesince davanın türü ve konusu ayırımı gözetilmeksizin istinaf başvurusu dolayısıyla ilk elden verilen tüm kararları kapsadığı halde; 46’ncı maddenin ilk fıkrasının “c” bendindeki düzenleme, yalnızca tam yargı davalarında verilenlerle, konusu para olan (vergi alanını ilgilendirenler dahil) idari işlemlere karşı açılan davalarda istinaf başvurusunun kısmen veya tamamen kabulü dolayısıyla verilenleri kapsamaktadır. Başka anlatımla; 6’ncı fıkranın Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile birlikte okunan düzenlemesi genel, “c” bendininki ise özeldir. Özel hüküm, her durumda genel hükümden önce gelir ve uygulanır.

Ayrıca; Anayasa Mahkemesinin, “c” bendindeki düzenlemeyi uygulanamaz hale getirme iradesi de olmamıştır. Anayasa Mahkemesi, kararlarında, bir konuda vereceği iptal kararının davaya ya da itiraza dahil edilmemiş başka bir kanun hükmünü uygulanamaz hale getireceği kanısında olduğunda, o kanun hükmünü de inceleme konusuna dahil edip iptaline karar vermektedir. Anayasa Mahkemesinin geçmiş uygulaması bu yöndedir. Oysa; 6’ncı fıkra ile ilgili kararında, “c” bendinin de iptali ya da uygulanamaz hale geldiği konusunda bir açıklaması olmamıştır. Aksine; kararının 26 ve 27’nci paragraflarında, bir kısmına bu kararında göndermede bulunduğu birçok kararında da yaptığı üzere (AYM, 27.12.2018, E:2018/71, K:2018/118, p.30; 16.2.2023, E:2022/135, K.2023/30, p.32; 26.7.2023, E:2023/6, K:2023/142, p. 22 vd), Danıştayın iş yükünün hafifletilmesini ve belirli bir önem derecesine sahip olmayan davaların makul sürede görülmesini sağlayacak tedbirlerin alınmasının, anayasal sınırlar içinde kalmak şartıyla Kanun koyucu’nun takdir yetkisinde olduğunu; davaların makul süre içinde ve daha az masrafla sonuçlandırılması amacıyla belirli bir önem derecesini aşmayan uyuşmazlıklara ilişkin olarak bölge idare mahkemesince verilen kararların kesin olmasının öngörülmesinin kural olarak hükmün denetlenmesini talep hakkına aykırılık teşkil etmeyeceğini özellikle vurgulamıştır. 46’ncı maddenin ilk fıkrasının “b” ve “c” fıkralarında belirlenen parasal sınırlar da, bu önem derecesiyle ilgilidir ve Kanun koyucu’nun takdir yetkisini kullanmasıyla tespit edilmişlerdir. Bu bakımdan; “c” bendindeki düzenlemenin, Anayasa Mahkemesinin 6’ncı fıkra ile ilgili iptal kararıyla çelişen bir yönü bulunmamaktadır.

Dolayısıyla; söz konusu iptal kararına karşın 46’ncı maddenin ilk fıkrasının “c” bendindeki parasal sınırla ilgili düzenleme yürürlüktedir ve uygulanması gerekir. Aksine uygulamanın, parasal sınıra tabi olma bakımından, bölge idare mahkemelerinin istinaf başvurusunun kısmen veya tamamen kabulü üzerine ilk elden vermiş oldukları kararlarla “b” bendindeki kararları arasında temyiz başvurusunda bulunabilme hakkı yönünden yaratılmış olacak farkı açıklamasız bırakması da kaçınılmaz olur.


[1] Zira; istinaf mercii, davanın bir kısmını ilk derece mahkemesinin gerekçesiyle hukuka uygun bulmakta ise, vereceği karar, istinafa konu kararın kaldırılmasından sonra davanın kısmen reddi değil, istinaf başvurusunun kısmen reddidir.