Benim, güzel ve değerli; ancak, bahtsız Ülkem yine yasta. Yaralarımızın kabuk bağlamasına izin vermiyorlar. Her şey üzerimize, üzerimize geliyor. Sanki, melanet bulutlarını üzerimize üfleyen bir kötü rüzgar esiyor ufuktan. Oysa; biz, ufuktan kötülük rüzgarlarının esmesini değil de, mutluluk ve huzur güneşinin doğacağını müjdeleyerek uyanırdık her sabah; ve yürürdük neş’e ve kararlılıkla. Ne oldu, huzur ve mutluluk güneşine? Neden, artık güzel Ülkemin ufuklarından doğmuyor? Bu melanet bulutlarıyla güneşimizi karartan bu kötülük rüzgarını estiren ne? Hangi güç, kim, niçin yol verdi bu kötülüğe? Hiçbir şey nedensiz değildir Evrende. O halde, sormanın zamanı gelmedi mi? Kim ya da kimler bu eşsiz Ülkenin düzenini ve huzurunu bozdu; kim, ne yaptı da, ülkem bu kötülükleri yaşamak zorunda kaldı diye? Sormak gerekemez mi? Ülkeme bu yaşatılanlardan, yaşayan bizler miyiz sorumlu; yoksa, “Bir ülkede bir bomba patladıktan sonra bunun üç beş dakika haberini yapmak bu haberi abartmak yalan haber yapmak size zevk mi veriyor… ‘ABD zaten uyarmıştı’ diye haber yapmak boyunuzu mu büyütüyor”; “Yayın yasağı eleştirisini yapanların bir gün kendileri benzer bir terör eyleminde can verirler de yayın yasağını ne anlama geldiğini sevenleri daha iyi anlarlar. O parçalanmış cesedini ekranda ailesini duyar ve acı hissederlerse…”; “İstanbul Havalimanında patlayan bomba ile Kılıçdaroğlu’nun bugünkü konuşması tesadüf değil. Kılıçdaroğlu’nun siyasetle yaptığını diğer yoldaşları bombayla yapıyor. Lanet olsun! Bu alçak eylem tarzı PKK’yı işaret ediyor. Yani Kılıçdaroğlu’nun “hendek arkadaşlarını” (29.6.2016 tarihli Basın) diyerek, sözde aklımızla alay ettiğini sanan; gerçekte ise, insanlığını kaybetmiş ruhlarının ezikliğini dışa vuranlarla gizlemeye çalıştıkları mı? Bilmek, bastığı toprağı vatan yapmak için asırlardır kanını döken bu Yüce Ulus’un hakkı, hukuk ve demokrasi çerçevesinde hesap sormak da?