Aslında bu yazıyı, gününde yazmak isterdim. Araya giren Balkan gezisi ve Kurban Bayramı tatili nedeniyle, ancak bugün kaleme alabilme olanağı buldum. Her 13 Eylül günü, bana, 21 gün 21 gece süren Sakarya Meydan Muharebesini, çocukluğumda törenlerle kutladığımız Polatlı’nın kurtuluş gününü ve adını bu muharebenin zaferle sonuçlandığı günden alan öğrenciliğimin geçtiği 13 Eylül İlkokulu’nu hatırlatır.

Sakarya Meydan Muharebesinin gerçek anlam ve değerinin, ışıklar içinde yatsın Turgut ÖZAKMAN’ın “Çılgın Türkler” kitabında gündeme gelinceye kadar, ders kitaplarında 21 gün 21 gece süren meydan muharebesi olarak söz edilmesi dışında, kamuoyu tarafından pek bilindiği ve anlaşılabildiği kanısında değilim. Hatta; çok değerli bu kitap yayınlanıncaya kadar uzunca süre, kurtuluş gününün Polatlı’da eskinin coşkulu etkinlikleriyle kutlandığına da tanık olmadım.

Oysa; Sakarya Irmağının doğu kıyısında, Basri Tepesi, Duatepe, Kartaltepe, Karatepe, Haymana Ovası boyunca 110 km’lik bir hat üzerinde, 100.000 Mehmetçiğin, kendisinden sayıca üstün; sayıca üstünlüğünden de öte, emperyalist güçlerce devrin en modern silahlarıyla donatılmış Yunan askeriyle 21 gün süresince kıyasıya çarpıştığı bu Meydan Muharebesinin, Büyük Atatürk’ün eşsiz dehasının ürünü olarak, zaferle sonuçlandığı 13 Eylül günü, aynı zamanda, Türk Ulusu’nun yakasını üçyüz yıldır bırakmayan makus talihinin de yenildiği gündür. 13 Eylül, aslında, emperyalistlerin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığı bir Ulus’un, maddi ve manevi tüm varlığını ortaya koyarak, askeriyle, kadınıyla, yaşlısıyla ve çocuğuyla yürüttüğü o uzun ve kanlı mücadelenin kazanıldığı gündür. Geçen 13 Eylül günü, bu önemli zaferin (13.9.1921) 95’inci yıldönümüydü.

Bilindiği üzere; İkinci Viyana Kuşatması sonunda, kimi ihanetlerin de sonucu, bozguna uğrayan Osmanlı İmparatorluğu, o tarihten sonra üçyüz yıl boyunca, hep savunmada kalmıştır. Bu üçyüz yıllık uzun zaman diliminde, İmparatorluğun, bir ikisi dışında, kayda değer saldırı savaşı ve zaferi yoktur. İmparatorluk, bu uzun savunma sürecinde, sürekli toprak kaybına uğramıştır. Bu toprak kaybı, sonunda, son vatan parçası olan Anadolu’nun emperyalist güçler tarafından paylaşılarak işgaline kadar varmıştır. İşte, 13 Eylül, şanlı Türk Ordusunun. bu gerileme, toprak kaybı ve işgale “dur!” dediği gündür. Eskişehir yönünden Sakarya Irmağını geçip, Polatlı’ya yaklaştığınızda, şimdilerde, altındaki tünelden hızlı tren geçen, Kartal Tepe’nin üzerinde göreceğiniz, elini kaldırmış, dur işareti yapan dev Mehmetçik heykeli, bunu sembolize etmektedir. Kartal Tepe ile batısındaki Duatepe arasındaki geçide, halk arasında, Karaboğaz denir. Kahraman Mehmetçik, bu iki tepedeki şanlı savunmasıyla, düşmanın bu boğazdan geçmesine izin vermemiştir. Kartal Tepe’ye, Polatlı’dan Eskişehir yönünde 5 km gittikten sonra, Üçpınar Köyü mevkiinde ayrılan yoldan çıkabilirsiniz. Aynı noktadan sağa doğru ayrılan yoldan 5 km gittikten sonra da, Duatepe’ye ulaşırsınız. Muharebenin en kanlı anlarının yaşandığı bu iki tepeye, çok değerli dostum, arkadaşım, Sayın Sami ÇAY’ın belediye başkanlığı döneminde, onun gayretiyle, bu savaşın anısına, anıtlar yapıldı. Biraz önce sözünü ettiğim Mehmetçik heykeli de, bu anıtlardan biri. Ancak, hangi nedenle bilmiyorum, hala tamamlanabilmiş değil.

Eğer, yolunuz düşerse (ben, özellikle düşürmenizi; çocuklarınızı da götürmenizi öneririm), bu iki tepeyi, mutlaka ziyaret edin; tepelerden muharebe meydanını seyredin. Özellikle; Duatepe’den, güneyden kuzeye uzanan geniş Sakarya Ovasına baktığınızda,  top ve tüfek sesleri arasında, yiğit Mehmetçiğin “Allah!.. Allah!” nidalarını duyacağınıza eminim. Oraya kadar gitmişken; Polatlı’nın içine girip, tren yolunun üstündeki tepede, 1970’li yılların başında, yapılan ve 42 sütun ve 420 basamaktan oluşan Sakarya Şehitleri Anıtı’nı ve müzesini de ziyaret etmeyi; görevli askerin heyecanlı anlatımlarını dinlemeyi unutmayın. Dahası, sütunlu anıtın altında, Üçpınar yolundaki şehitliğe uğrayıp, şimdilerde mezarları yerine geldikleri kentleri sembolize eden taşlar bulunan, Vatan için toprağa düşmüş, kahraman şehitlerimize birer Fatiha okumayı da ihmal etmeyin.

Ben, yerli – yabancı tüm konuklarımı, atalarımın kanı ile sulanmış, bu kutsal topraklara, mutlaka, götürür, bu büyük zaferi ve önemini anlatırım. Ziyaretinizden sonra, sizin de aynı şeyi yapacağınıza eminim. Eğer, şimdiye kadar etmemişseniz, bu toprakları mutlaka ziyaret edin; çocuklarınıza, bilmeyenlere, bir yıl sonraki Başkumandanlık Meydan Muharebesini hazırlayan bu kutsal savaşı ve Ulusumuz için önemini anlatın; unutanlara hatırlatın.

Bu önemli günde, bu Büyük Zaferi Ulusuma yaşatan, büyük askeri deha, unutulmaz kumandan Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’e[1]; silah arkadaşı komutanlara; yiğit ve kahraman Mehmetçiğe; düşmana dur demek için, varını yoğunu ortaya koyan, sırtında, kucağında cepheye mermi taşıyan (bazılarını şahsen tanıma mutluluğuna eriştiğim) yaşlı, kadın ve çocuk kahraman halkıma minnet ve şükranlarımı sunarım.

 

[1] Bu arada, Balkan Gezisinde, Manastır Askeri İdadisinin O’na ayrılan bölümünde, O’nun soluduğu havayı koklamanın mutluluğunu yaşadığımı da belirtmek isterim.