OLAY :
Uyuşmazlık, katma değer vergisi indirimlerinde sahte fatura kullandığından bahisle, 2008 takvim yılının yedi ayı için takdir komisyonu kararına dayanılarak re’sen yapılan katma değer vergisi tarhiyatı ile ona bağlı olarak tesis edilen bir kat tutarında vergi ziyaı cezası kesme işleminden doğmuş bulunmaktadır.
Anılan dönemlere ilişkin vergi incelemesi 2013 takvim yılında yapılmış ve bu inceleme sonucunda 22.10.2013 günlü vergi inceleme raporu düzenlenmişse de; zaman aşımı süresinin dolmasına az zaman kalması ve bu sürenin geçirilme olasılığının bulunması nedeniyle, dosya, vergi matrahının re’sen takdiri için, 27.12.2013 gününde, takdir komisyonuna sevk edilmiştir.
Takdir komisyonca, vergi inceleme raporunda haksız yapıldığı belirtilen indirim miktarı esas alınarak matrah takdir edilmiş ve takdir kararı vergi dairesine tevdi edilmesi üzerine de; vergi dairesince, re’sen katma değer vergisi tarh edilerek bir kat vergi ziyaı cezası kesilmiş; tarh ve ceza kesme işlemleri, 12,2,2014 gününde, mükellefe tebliğ olunmuştur.
Görüldüğü üzere; dosyanın takdir komisyonuna matrah takdiri için sevk olunduğu tarihte, zaman aşımı süresinin dolmasına sadece dört gün kalmış bulunmaktadır. Takdir komisyonunca da, matrah takdiri, herhangi bir inceleme ve araştırmaya gerek olmaksızın, dosya ile kendisine gönderilen vergi inceleme raporunda belirtilen indirim miktarı esas alınarak takdirde bulunulmuştur.
YARGILAMA SÜRECİ:
Bu tarh ve ceza kesme işleminin iptali istemiyle açılan ilk dava, İstanbul 2’nci Vergi Mahkemesince incelenmiş ve, dava sonunda, 18.12.2014 gününde verilen kararla, katma değer vergisi indiriminin matrah takdiri olmadığı; indirim hakkından yararlanabilmek için gerekli koşulların var olup olmadığının, Katma Değer Vergisi Kanununun 29 ve 34’üncü maddelerinin değerlendirilmesi sonucunda belirlenebileceği; katma değer vergisi indirimini reddetme yetkisi olmayan takdir komisyonuna başvurunun zaman aşımını durdurmayacağı gerekçesiyle, dava konusu işlemlerin iptaline karar vermiştir.
Vergi mahkemesinin bu kararının davalı vergi dairesince temyiz edilmesi üzerine, başvuruyu inceleyen Danıştay Üçüncü Dairesi, 29.12.2017 günlü kararıyla; Vergi Usul Kanununun 75’inci maddesine göre vergi incelemesi yetkisi bulunan takdir komisyonlarının, sahte ya ta içeriği itibarıyla yanıltıcı belgelerde yer alan katma değer vergilerini reddedebilecekleri gerekesiyle, bozulmuştur.
Vergi mahkemesinin, bozma kararına, 12.7.2018 günlü kararıyla, ısrar etmesi üzerine, uyuşmazlığı inceleyen, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurulu ise; 14.11.2018 günlü kararıyla, dava konusu tarh, ve ceza kesme işlemlerinin, zaman aşımı süresinin dolmasına çok az kala sevk edildiği takdir komisyonu kararı üzerine yapılmış gibi görünmekteyse de; esas itibarıyla, vergi inceleme raporuna dayandığının anlaşıldığı; matrah takdiri dışında, zaman aşımı süresinin durdurulması saikiyle takdir komisyonuna başvurulmuş olmasının, tarhiyatın vergi inceleme raporuna dayanılarak yapıldığı gerçeğini değiştirmeyeceği gerekçesiyle, temyiz istemini reddederek, ısrar kararını onamıştır.
Davalı vergi dairesinin kararın düzeltilmesi isteğiyle yapmış olduğu başvuru üzerine ise; Kurul, bu kez vermiş olduğu, 23.10.2019 gün ve E:2019/322, K:2019/786 sayılı kararıyla, ilk görüşünden vaz geçerek, kararını kaldırmış ve ısrar kararını, davacı tarafından katma değer vergisi indiriminde kullanılan faturaların sahte olup olmadığının ve indirimde kullanılan miktarların doğruluğunun araştırılması sonucu yeniden verilmek üzere bozmuştur.
Bu kararında; Vergi Usul Kanununun re’sen tarhiyatla ilgili maddesiyle takdir komisyonlarının görev ve yetkilerini düzenleyen maddelerine ve Katma Değer Vergisi Kanununun 29 ve 34’üncü maddelerine gönderme yapan Kurul, vergi inceleme raporuna dayanılarak tarhiyat yapılmasını zorunlu kılan bir yasa hükmü bulunmadığı; vergi inceleme yetkisi bulunan takdir komisyonlarınca, Katma Değer Vergisi Kanununun 29 ve 34’üncü maddelerinde yazılı indirim hakkından yararlanma koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğini inceleme ve gerçekleşmediği konusunda yapılacak tespit üzerine indirimleri reddedebileceği gerekçesine dayanmış bulunmaktadır.
DEĞERLENDİRME:
Kararda yapılan bu açıklamalardan; mükelleflerin yararlandıkları katma değer vergisi indirimleri dolayısıyla vergi incelemesine başlanarak, gerekli inceleme ve araştırmalar yapılıp indirim hakkının olmadığının anlaşılması üzerine; mükelleflerin haksız yararlandıkları indirim miktarını gösteren vergi inceleme raporunun düzenlenmesinden sonra, zaman aşımı süresinin dolmasına az süre kalması ve bu sürenin geçirilmesi olasılığının bulunması sebebiyle, dosyanın matrah takdiri için takdir komisyonuna sevkinin, zaman aşımı süresini durdurup durduramayacağı sorununun, mevcut yasal düzenlemelere uygun, çözümü, aşağıdaki başlıklar altında doğru açıklamalar yapılmasına ve bu açıklamalarla ilgili olarak olabilecek sorulara doğru yanıtlar verilmesine bağlı bulunduğu anlaşılmaktadır:
1 – Katma Vergi İndiriminden Yararlanma Koşulları Ve Bu İndirimlerde Sahte Veya İçeriği İtibarıyla Yanıltıcı Belge Kullanmanın İndirim Hakkına Etkisi Ve Vergilendirme İşlevi Bakımından Hukuki Sonuçları:
3065 sayılı Katma Değer Vergisi Kanununun 29’uncu maddesinde; mükelleflerin, faaliyetlerine ilişkin olarak, kendilerine yapılan teslim ve hizmetler dolayısıyla hesaplanarak düzenlenen fatura ve benzeri vesikalarda gösterilen katma değer vergisini, kanunda aksine hüküm olmadıkça, yaptıkları vergiye tabi işlemler üzerinden hesaplanan katma değer vergisinden indirebilecekleri öngörülmüştür. Beyana dayalı bir vergi türü olan katma değer vergisi; üretimden nihai tüketime kadar her aşamada, mal ve hizmete katılan değer üzerinden vergi hesaplanan; ancak, bir sonraki aşamada hesaplanan vergiden önceki aşamada hesaplananın indirilmesi suretiyle, vergi yükünün nihai tüketicide kalması esasına dayanan bir vergidir. Bu zincirin, sağlıklı bir biçimde yürüyebilmesi için; indirilecek katma değer vergisinin, yapılan işlemin türüne göre, Vergi Usul Kanununda düzenlenme zorunluluğu getirilen belgelerde gösterilmiş ve bu belgelerin de, belli süre içerisinde, yine anılan yasaya göre tutulması zorunlu defterlere kaydedilmiş olması; ayrıca, indirim hakkının, belgenin yasal defterlere kayıt edildiği vergilendirme döneminde kullanılması, yani anılan dönemde verilecek katma değer vergisi beyannamesinde gösterilmesi koşullarına uyulması gereklidir.
Sahte veya içeriği itibarıyla yanıltıcı belgeler, biçimsel olarak, kanuna ve kanunun vermiş olduğu yetkiye dayanılarak idarece yapılan düzenlemelere uygun olan; ancak, belgelendirdiği katma değer vergisini doğuran olay gerçek olmayan ya da gerçek olaydan farklı olan belgelerdir. Bu bakımdan; mal teslimine ve hizmet ifasına ilişkin olarak düzenlenen fatura ve benzeri belgelerin sahte veya içeriği itibarıyla yanıltıcı olması, gerçekte ödenmeyen katma değer vergisinin indirimde kullanılarak, indirim yapıldığı ve/veya iade alındığını; dolayısıyla, haksız olarak vergi ziyaına yol açıldığının göstergesidir[1].
Katma değer vergisi indirimlerinde kullanılan belgelerin sahte ya da içeriği itibarıyla yanıltıcı olması, aynı zamanda, bu belgelerin kaydedildiği tutulması zorunlu defterlerle bu defterlere dayanılarak düzenlenip vergi dairesine verilen beyannamelerin gerçek durumu yansıtmadığına dair delil niteliğindedir. Bu durum, Danıştay Vergi Dava Daireleri Kurul’unun kararında da söylenildiği gibi, 213 sayılı Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasının 6’ncı bendi uyarınca, dönem matrahının re’sen takdirini ve tarhiyatın re’sen yapılmasını gerektiren nedenlerden biridir.
2 – Re’sen Vergi Tarhiyatının Yöntemi Ve Re’sen Matrah Takdiri Yetkisi:
Vergi Usul Kanunun yukarıda sözü edilen 30’uncu maddesinin ilk fıkrasında, re’sen vergi tarhı; vergi matrahının tamamen veya kısmen defter, kayıt ve belgelere veya kanuni ölçülere dayanılarak tespitine imkan bulunmayan hallerde takdir komisyonları tarafından takdir edilen veya vergi incelemesi yapmaya yetkili olanlarca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı üzerinden vergi tarh olunması olarak tanımlanmış; ayrıca, son cümlesinde de, inceleme raporunda bu maddeye göre belirlenen matrah veya matrah farkı re’sen takdir olunmuş sayılır açıklamasına yer verilmiştir.
Görüldüğü üzere; beyana dayalı vergilerde, vergi matrahının defter, kayıt ve belgelerle, kanuni ölçülere göre tespitinin mümkün olmaması durumunda, vergi tarhiyatı, re’sen takdir olunan matrah veya matrah farkı üzerinden re’sen yapılmaktadır. Katma değer vergisi indiriminde sahte ya da içeriği itibarıyla yanıltıcı belge kullanılması, yukarıda söylenildiği gibi, tutulması zorunlu defterdeki bilgilerin ve bu bilgilere dayanılarak verilen vergi beyannamelerinin gerçeği yansıtmadığını gösterir. Başka deyişle; açıklanan nitelikteki belgelerin, Kanun koyucu tarafından, vergi matrahının defterlere, kayıt ve belgeler ile kanuni ölçülere göre tespitini imkânsız kılacağı kabul edilerek, dönem matrahının re’sen takdiri öngörülmüştür. Danıştay içtihadı, bu takdirin, olabildiğince gerçeğe yakın olması gerektiğini aramaktadır. Katma değer vergisi indirimleri bakımından bu gerçeklik, sahte ya da içeriği itibarıyla yanıltıcı belgelerde yazılı olan ve katma değer vergisi beyannamelerinde yapılan indirimde kullanılan miktar ile sınırlıdır. Yani; haksız katma değer vergisi indirimi dolayısıyla re’sen takdir olunması gereken dönem matrahı, sahte veya içeriği itibarıyla yanıltıcı belgelerde yazılı olup, beyannamelerde indirilen toplam katma değer vergisi tutarından ne bir fazla ne de bir eksiktir; tam bu toplam kadardır. Esasen; Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesinin ikinci fıkrasının 6’ncı bendinin düzenlemesi olmasa; matrahın defter ve belgelerden bulunması sebebiyle, tarhiyatın bir önceki maddeye göre; yani, re’sen matrah takdirine gerek olmaksızın, ikmalen yapılabileceği dahi söylenebilir.
30’uncu maddenin ilk fıkrasına göre; vergi matrahının re’sen takdiri yetkisi, fıkrada, 2791 sayılı Kanunla değişiklik yapılmadan önce, yalnızca, Kanunun 72’nci maddesine göre kurulan, takdir komisyonlarına aitti. Takdir komisyonları, vergi idaresinin temsilcileriyle mükellefi temsil ettiği düşünülen kurumların temsilcilerinden oluşan, vergi idaresinden görece (vergi idaresinin hiyerarşisinin dışında) bağımsız, karma ve demokratik kuruluşlardır. Ancak; anılan değişiklikle, vergi inceleme raporlarında belirtilen matrah veya matrah kısmı da, re’sen takdir edilmiş sayılarak, bu anlamda, vergi inceleme elemanlarına da re’sen matrah takdiri yetkisi verilmiş oldu. Vergi inceleme raporu, Vergi İncelemesinde Uyulacak Esaslar Hakkında Yönetmeliğin (RG:31.10.2011-280101) 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasının “ı” bendinde; vergi incelemelerinin sonunda düzenlenen rapor olarak tanımlanmıştır. Bu açıklamaya göre; mükellefin ilgili vergi dönemine ilişkin matrahının re’sen takdiri için bir sebebin bulunması durumunda; vergi dairenin, ilgili dönem vergisini, takdir komisyonunca takdir edilmiş matrah üzerinden yapabileceği gibi, takdir komisyonuna gitmeye gerek duymaksızın, Vergi Usul Kanununun 135’inci maddesinde sayılan vergi inceleme elemanlarınca düzenlenmiş vergi inceleme raporlarında belirtilen ve kanun gereği re’sen takdir edilmiş sayılan matrah üzerinden de yapabilme olanağı bulunmaktadır.
3 – Takdir Komisyonlarının Vergi İnceleme Yetkisinin Sınırları Ve Kapsamı:
Takdir komisyonlarının görevleri, Vergi Usul Kanununun 74’üncü maddesinde gösterilmiştir. Maddeye göre, matrah takdirleriyle görevli olan takdir komisyonları Kanunun 72’nci maddesinin birinci fıkrasına gören kurulan takdir komisyonlarıdır. Bu takdir komisyonlarının görevleri; düzenlemede, yetkili makamlar tarafından istenilen matrah ve servet takdirlerini yapmak; vergi kanunlarında yazılı fiyat, ücret veya sair matrah ve kıymetleri takdir etmek olarak sayılmıştır.
Kanunun 75’inci maddesinin ilk fıkrasında da; bu takdir komisyonlarına, 74’üncü maddedeki görevleri dolayısıyla, Vergi Usul Kanununda yazılı inceleme yetkisi verilmiştir. Fıkraya sözü edilen inceleme yetkisinden amaç, anılan Kanunun 134 ve devamı maddelerinde yazılı vergi incelemesidir. Yani; Kurul kararında sözü edildiği gibi, 72’nci maddenin birinci fıkrasına göre kurulan takdir komisyonlarının vergi incelemesi yapma yetkisi bulunmaktadır.
Bununla birlikte; anılan maddede takdir komisyonlarına tanınan vergi inceleme yetkisi, konu bakımından, Kanunun 135’inci maddesinde sayılan vergi inceleme elemanlarına tanınan inceleme yetkisi kadar geniş kapsamlı değildir. Her şeyden önce; bu yetki, takdir komisyonlarının 74’üncü maddenin ilk fıkrasında yazılı görevlerle sınırlıdır. Konu, mükellefin yasal defterlerine kaydettiği sahte faturalarda yazılı katma değer vergilerini indirimde kullanmak suretiyle ziyaa uğrattığı ilgili dönem katma değer vergilerinin re’sen tarhı olduğuna göre; takdir komisyonunun olayda kullanacağı vergi inceleme yetkisinin de, bu tarhiyatlara esas verginin matrahının re’sen takdiriyle sınırlı olması, yasal düzenleme gereğidir.
İkincisi; Kanunun 74’üncü maddesinin, 72’nci maddenin birinci fıkrasına göre kurulan takdir komisyonlarının görevlerini gösteren, (a) fıkrasının son paragrafında; takdir komisyonunun, bu görevlerini yaparken; yani, matrah takdir ederken, takdir sebeplerinin bulunup bulunmadığını inceleyemeyeceği; yalnızca, hatalı gördüğü muamelelerde, ilgili vergi dairesini yazı ile ikaza mecbur olduğu öngörülmektedir. Dolayısıyla; takdir komisyonlarının vergi inceleme yetkisi, matrah takdiri için kanunda (VUK. md.30’da) öngörülen sebeplerin bulunup bulunmadığını incelemeyi kapsamamaktadır. Re’sen takdir sebebinin var olup olmadığını inceleyip, araştırmak ve tespit etmek, matrah takdiri talebinde bulunan vergi idaresine ait bir yetkidir. Vergi dairesince, matrahın re’sen takdiri için dosyanın takdir komisyonuna sevki, ancak, anılan yetki kullanılarak, re’sen takdir sebebinin varlığı saptandıktan sonra mümkün bulunmaktadır. Bu bakımdan; takdir komisyonlarının, matrah takdiri ile ilgili vergi incelemesi yapma yetkisi, matrahın miktarının gerçeğe en uygun şekilde takdiri için, gerekli işlemleri yapabilme yetkisi olmak zorundadır. Örneğin; mükellefin faaliyet konusu, iş organizasyonu, işyerinin bulunduğu yer ve ekonomik koşullar bakımından ilgili vergilendirme döneminde elde edebileceği gelirin araştırılması ve, bu amaçla, gerekli yerlerden bilgi ve belge istenilmesi, yerinde inceleme yapılması gibi.
Katma değer vergisi indiriminde, sahte veya içeriği itibarıyla yanıltıcı belge kullanılması sebebiyle indirim yapma hakkının bulunmadığının tespiti; mükellefin bu nedenle azaltılan katma değer vergisi dönem matrahının re’sen takdiri için, yukarıda açıklandığı üzere, yasaca kabul edilen bir sebeptir. Bu sebebin varlığının tespiti, vergi idaresine, sahte ya da içeriği itibarıyla yanıltıcı olduğu saptanan belgelerde yazılı katma değer vergisi indirimleri kabul etmeme (reddetme) ve dönem matrahının re’sen takdirini isteme olanağı sağlamaktadır. Vergi dairesi, bu takdiri, dosyayı sevketmek suretiyle, yetkili takdir komisyonundan isteyebilir. Sebebin varlığının vergi incelemesi sırasında tespit olunması durumunda ise; inceleme sonunda düzenlenen vergi inceleme raporunda matrah ya da matrah farkı ile ilgili olarak rakam belirtilmiş olması koşuluyla, kanun uyarınca re’sen takdir edilmiş matrah ya da matrah farkı kabul edilen bu rakamı alarak tarhiyat yapar. Başka deyişle; Kurul kararında söylenilenin aksine, takdir komisyonlarının mükelleflerin katma değer vergisi indiriminden yararlanma koşullarının varlığını araştırma ve aksinin saptanması halinde, bu indirimleri kabul etmeme yetkisi bulunmamaktadır. Yani; takdir komisyonları, olayda olduğu gibi, mükellefin katma değer vergisi indiriminde kullandığı faturaların sahte olup olmadığını inceleme yetkisine sahip değildirler. Bunu yapmak, komisyonlar için, kanunla verilen yetkinin konu unsuru yönünden aşılması, hukuka aykırı takdirde bulunulması anlamına gelir. Dolayısıyla; takdir komisyonlarının görevi, gerçek olmadığı saptanan indirim miktarının yararlanılan indirim miktarından, vergi dairesince, düşülmesinden sonra, olması gereken dönem matrahının re’sen takdirinden ibarettir. Bu da, yukarıda açıklandığı üzere, başkaca uğraş gerektirmeyen, son derece basit bir matematiksel işlemden başka bir şey değildir.
4 – Takdir Komisyonuna Başvurunun, Zaman Aşımı Süresini Durdurucu Etkisi:
Vergi Usul Kanununun 114’üncü maddesinin ilk fıkrasında; vergi alacağının doğduğu takvim yılını takip eden yılın başından başlayarak beş yıl içinde tarh ve mükellefe tebliğ edilmeyen vergilerin zaman aşımına uğrayacağı belirtilmiştir. Buna göre; olayda olduğu gibi, 2008 takvim yılında doğan bir vergi alacağının, bu takvim yılını izleyen 2009 yılının 1 Ocağından başlayarak beş yıl içinde; yani, 31 Aralık 2013 gününe kadar, tarh edilmiş ve, mükellefine de, bu tarihi kadar ve usulüne uygun olarak tebliğ edilmiş olması gerekmektedir. Bu tarihin geçirilmesi durumunda, vergi alacağı zaman aşımına uğrayacağından, tarh ve tahakkuku olanaksız hale gelir.
Bununla birlikte; maddenin ikinci fıkrası; vergi dairesince, matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurulmasının, zaman aşımını durduracağı; duran zaman aşımının, komisyon kararının vergi dairesine tevdiini takip eden günden itibaren işlemeye devam edeceği; ancak, işlemeyen zaman aşımı süresinin, her hal ve durumda, bir yılı geçemeyeceği öngörülmüştür.
Bu fıkra hükmü; açıkça, takdir komisyonuna matrah takdiri için başvurulmasının, zaman aşımı süresinin işlemesini durduracağını söylemektedir. Ancak, yine, fıkrada, açıkça, belirtildiği üzere; takdir komisyonuna başvurunun, işlemekte olan zaman aşımını durdurabilmesi için, matrah takdiri için yapılmış olması gereklidir. Matrah takdirinden başka bir amaçla yapılan başvuruların, bu durdurucu etkiyi yapması olanaksızdır. Düzenlemede açıkça söylenmemekle birlikte; takdir komisyonuna başvurunun anılan etkiyi yapabilmesi için, ortada, matrah takdirini gerektiren hukuki bir nedenin olması da gereklidir. Ortada; matrah takdirini gerektiren bir neden yoksa; örneğin, ikmalen yapılması gereken tarhiyatın, salt zaman aşımını durdurabilmek için, re’sen yapılmak istenilmesi durumunda, matrahın re’sen takdiri için takdir komisyonuna başvurulmasının zaman aşımını durdurması mümkün değildir.
Aynı şekilde; daha önce, başka bir biçimde takdir edilmiş matrahın, yeniden takdiri için takdir komisyonuna başvurulmasının da, zaman aşımını durdurucu etkisinin olması mümkün değildir. Zira; ortada, takdir edilmiş bir matrah varken, bu matrah üzerinden tarh işlemi yapmak yerine, vergi dairesinin, yeni bir matrah takdiri için takdir komisyonuna başvurması, Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesinin ilk fıkrasında değişiklik yapılarak, vergi inceleme elemanlarına da re’sen matrah takdiri yetkisi verilmesiyle güdülen amaca aykırıdır.
Yukarıda belirtildiği üzere; vergi inceleme raporlarında miktarı belirtilen matrah ya da matrah farklı, kanun gereği, re’sen takdir edilmiş bir matrah ya da matrah farkı kabul edilmektedir. Başka deyişle; bir vergi inceleme raporunda, miktarı belirtilmiş bir matrah veya matrah farkı varsa; gerçekte, dönem tarhiyatı için re’sen takdir edilmiş bir matrah veya matrah farkı da var demektir. Kurul kararında da açıkça yazıldığı üzere; olayda, takdir komisyonu, matrah takdirini, tamamen vergi inceleme raporuna dayandırmış bulunmaktadır. Bu iki anlama gelmektedir: Ya dönem matrahına eklenmesi gereken toplam indirim miktarı ya da sahte veya içeriği itibarıyla yanıltıcı olduğu ileri sürülen faturalarda yazılı toplam katma değer vergisi tutarı, takdire dayanak alınan vergi inceleme raporunda belirtilmiş demektir. Vergi inceleme raporunu görme olanağımız olmadığı için, bunu kesin olarak bilmemekle birlikte, katma değer vergisi indirim hakkı ile ilgili olarak sayısız vergi inceleme raporu incelemiş olmamızın kazandırdığı mesleki deneyimimiz, bize, bunun böyle olduğunu söylemektedir. Takdir komisyonunun, (27.12.2013 günü takdir için gönderilen dosya hakkında, 12.2.2014 gününde tebliğ olunan tarhiyatın yapılabilmesinden anlaşıldığı üzere) başkaca inceleme yapmaksızın, doğrudan vergi inceleme raporuna dayanarak takdir kararı verebilmiş olması da, bunu doğrulamaktadır.
Her iki halde de; re’sen yapılacak tarhiyata esas matrah/matrah farkı, vergi inceleme raporunda belirtilen bu rakamlardan ibarettir. Bu rakamlar, Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesinin ilk fıkrasının son cümlesi uyarınca, kanunen re’sen takdir olunan matrah ya da matrah farklarıdır. Ortada; kanunen de olsa, re’sen takdir edilmiş bir matrah ya da matrah farkı varken, dosyanın, matrah takdiri için takdir komisyonuna sevki, ne hukukidir, ne de doğaldır. Bu nedenle de; işlemekte olan zaman aşımı süresini durdurması, hukuken olanaklı değildir.
SONUÇ :
Yukarıda açıklamaya çalıştığımız üzere; indirim hakkından yararlanabilmek için Katma Değer Vergisi Kanununun 29’uncu maddesinde yazılı koşulların gerçekleşip gerçekleşmediğinin incelenip araştırılması, takdir komisyonlarına, Vergi Usul Kanununun 75’inci maddesinde tanınan inceleme yetkisinin kapsamında değildir. Takdir sebebi araştırması yetkisi olan bu yetki, matrah takdirini isteyen vergi idaresinin denetim yetkisinin kapsamındadır. Vergi idaresi, denetim yetkisini kullanılarak, mükellefler nezdinde vergi incelemesi yaptırıp, katma değer vergisi indiriminden yararlanma koşullarının bulunup bulunmadığını araştırabilir. Bu inceleme sonunda kanuna aykırı/haksız olarak indirildiği anlaşılan ve vergi inceleme raporunda belirtilen katma değer vergisi miktarı, aynı zamanda, kanunen re’sen takdir edilmiş sayılan dönem matrahıdır. Ortada, re’sen takdir edilmiş bir matrah veya matrah farkı varken, Vergi Usul Kanununun 30’uncu maddesi uyarınca, bu matrah/matrah farkı üzerinden tarh işlemi yapmak yerine; hangi saikle olursa olsun, dosyanın takdir komisyonuna sevki, re’sen takdir edilmiş matrahın/matrah farkının yeniden takdiri sonucunu doğuracağından, Kanuna uygun değildir. Kanuna uygun olmayan takdire sevkinin ise, zaman aşımının işlemesini durdurmasına olanak yoktur. Bu bakımdan; umarız ki, Kurul, konuyu, bu bakış açısıyla ele alır ve yeniden görüş değiştirir.
[1]Dan. VDDK., 28.5.2014, E: 2014/337, K:2014/498: “Gerçek bir teslime dayanmayan faturalarda gösterilen katma değer vergisinin indirilmesi kabul edilmeyerek yapılan vergilendirmeye karşı açılan davalarda, her iki tarafın bu işlemlerle ilgili kayıtlarının varlığı yeterli değildir. Zira katma değer vergisinin indirilebilmesi, teslimin; faturayı düzenleyen tarafından, faturada gösterilen konu, birim fiyat ve tutarla ve faturayı kayıtlarına dahil eden tarafa yapılmasına bağlıdır. Böyle bir ilişkiyi temsil etmeksizin düzenlenen faturalar, belgelendirilmemiş maliyetleri belgelendirmek ya da maliyetleri yüksek göstermek amacıyla temin edilmiş olacağından, her iki durumda da şeklen faturada yer alan katma değer vergisinin yüklenilmiş bir vergi olarak kabulüne olanak bulunmamaktadır.”.