Adalet Bakanlığının internet sitesinde, 64 maddeden oluşan bir kanun taslağı yayımlandı. Taslağın başlığı, “İdari Yargıda İş Yükünün Azaltılması Amacıyla Bazı Kanun Ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Taslağı”. Taslakta, 2576 sayılı Bölge İdare Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Vergi Mahkemelerinin Kuruluş Ve Görevleri Hakkında Kanun ile 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununda ve 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede değişiklikler yapılması öngörülüyor.
2011 yılından buyana, idari yargıda iş yükünün azaltılması amacıyla yargı refomu paketi adı altında kanunlar ve kanun hükmünde kararnameler yürürlüğe konulmasına karşın, iş yükünün azaltılmasının bir türlü başarılamadığı, o tarihten bu güne kadar, her hazırlanan kanunun gerekçesinde aynı veya benzeri açıklamaların olmasından anlaşılmaktadır. Bir yargı düzeninde iş yükünü azaltmanın, iyi bir yargı sistemi oluşturmanın yanında; o yargı düzeninin görev alanına giren uyuşmazlıkları yaratan sebeplerin ortadan kaldırılmasından geçtiğinin bilincine varılmadan hazırlanacak en son taslağın da son taslak olmayacağından emin olabilirsiniz. Kuşkusuz, çok iyi oluşturulmuş bir idari yargı düzenimizin varlığından söz edilemez. Dahası, hukuka bağlılığı tam olarak içselleştirmiş bir idaremizin olduğu da söylenemez. İdari yargının görev alanına giren uyuşmazlıklar, idari nitelikte olan uyuşmazlıklar olduğuna göre; bu uyuşmazlıkların sebeplerinin ortadan kaldırılabilmesi, ancak idarenin hukuk kurallarının kendisine çizmiş olduğu sınırlar içerisinde faaliyet göstermesiyle mümkün bulunmaktadır. Oysa, İdari yargı yerlerinden açılan dava sayısının, 2000’li yılların başından beri, giderek artan bir seyir izlediğini istatistikler göstermektedir. Bunun anlamı; (kuşkusuz başka sebepleri de olmakla birlikte) idarenin, kendisini, giderek, hukukla daha az bağlı hissediyor olmasıdır.
Bu koşullar altında, yalnızca idari yargı ile ilgili düzenlemelerde değişiklik yapılmasının, idari yargının iş yükünün azaltılmasını sağlaması olanaksızdır. İyi düşünülmüş genel bir idari usul yasasının yürürlüğe konulması da şarttır. Böyle bir idari usul yasası olmadıkça, güçlü idarenin faaliyetlerinin hukuk çerçevesinde tutulmasının zor olacağı, geçmiş deneyimlerle sabittir. 659 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile getirilen idari uyuşmazlıkların sulh yoluyla çözülmesi yöntemi de, bu zorluğu giderme konusunda yeterli değildir.
Dahası, idari yargı ile ilgili (adil yargılanmayı gerçekleştirebilecek nitelikteki) yasal düzenlemelerin, Ülkemizin idari ve idareci yapısına, idare hukukuna, idari yargılama hukukunun müessese, ilke ve kuralları ile terminolojisine; adil yargılanma hakkını sağlamaya yönelik alt unsur ve ilkelere; İnsan Hakları Avrupa Mahkemesinin ve Anayasa Mahkemesinin içtihatlarına ve, nihayet, güzel dilimiz Türkçe’nin sözcük ve cümle yapısı ile kurallarına hakim akademisyen ve uygulamacılardan oluşan bir ekibin uzun çalışmalarının ürünü olması da zorunludur. Ancak böyle bir çalışma ile ortaya konulacak sistem, taslağın başlığındaki beklentiyi sağlamaya elverişli olabilir. Oysa; Taslağın daha başlarında kullanılan terminoloji, hazırlayanların uzmanlıkları konusunda duraksama yaratmaktadır. Örneğin; Taslağın 7’nci maddesinin 1’inci fıkrasının (a) bendi, aynen, “Konusu ellibin Türk Lirasını aşmayan iptal ve tam yargı davaları” olarak kaleme alınmış bulunmaktadır. İdari yargıda uzman olan herkes, iptal davalarının konusunun para olmadığını, idari işlem olduğunu bilir. Para, iptal davasının değil; bu dava türünün konusu olan idari işlemin beş unsurundan biri olan konu unsurunu oluşturabilir. Dolayısıyla; idari yargılama hukuku terminolojisine uygun düzenleme, “Konusu ellibin Türk lirasını aşmayan tam yargı davaları ile konusu olan para miktarı bu tutarı aşmayan idari işlemlere karşı açılan iptal davaları” olmalıdır. Yine, örneğin; Taslağın madde gerekçeleri bölümünde, 24’üncü maddede, 2577 sayılı Kanunun 16’ncı maddesinde yapılması öngörülen değişiklikle ilgili olarak, “replik-düplük”ün kaldırıldığı söyleniyor. Oysa; kaldırılması öngörülen, yalnızca düplük; replik kaldırılmış değil. Bu da, Taslağı hazırlayanların, replikle düplük arasındaki ayırımın farkında oldukları konusunda kuşku yaratmaktadır.
Biz, sitemizde, anılan Taslakta yer alan düzenlemeleri, sözünü ettiğimiz, müessese, ilke ve kurallar yönünden, zaman zaman, irdelemeyi düşünüyoruz. Bu yazımız, bu girişimimizin bir başlangıcıdır. Saygılar…