1319 sayılı Emlak Vergisi Kanununa, 40’ıncı maddeden sonra gelmek üzere, 7194 sayılı Kanunla eklenen, Dördüncü Kısımda yer alan 42’nci maddedeki, mesken nitelikli taşınmazlardan bina vergi değeri” ibaresinden, değeri değerli konut vergisine tabi olan taşınmazın, “bina” olduğu anlaşılmaktadır. Emlak Vergisi Kanununun 1’inci maddesine göre; hangi amaçla kullanılıyor olurlarsa olsunlar, Türkiye sınırları içinde bulunan (istisna ve muafiyetler hariç) tüm binalar, bina vergisine tabidir. Değerli konut vergisine ise, yalnızca, bu binalardan konut olarak kullanılanlar tabidir. Başka anlatımla; Kanunun değerli kabul ettiği konutlar bakımından, bina vergisinin konusu ile değerli konut vergisinin konusu aynıdır.

Bu bakımdan; değerli konut vergisi, düzenlendiği kanunda yer alan başka bir emlak vergisi olan bina vergisiyle aynı nitelikte bir vergi; yani bir bina vergisi türüdür. Aralarındaki fark, vergiye tabi binaların kullanılış amaçları, binaların değerleri ile verginin oranlarında ve ait bulunduğu bütçededir. Buna göre;

a – Konut olarak kullanılan ve bina vergisi yönünden vergi değeri üzerinden emlak vergisine tabi olan binalardan değeri belli miktarı aşanların, değerlerinin tamamı üzerinden, aynı Kanunun başka bir maddesi uyarınca, bu kez Genel Bütçe için, aynı tür (bina vergisi niteliğinde) başka bir emlak vergisi daha alınmaktadır.

b – Her iki vergi bakımından da, vergiyi doğuran olayın ilk koşulu, konut olarak kullanılan binanın maliki olmak ya da malik gibi kullanmak(intifa hakkına sahip olmak)tır.

c – Her iki vergi de, “binanın değeri” üzerinden alınmaktadır; matrahları, binanın değeridir. Bu değer, bina vergisi yönünden vergi değeri; değerli konut vergisi yönünden ise, kimi durumlarda, “vergi değeri”; kimi durumlarda da, bu vergi değerini de içeren, Tapu ve kadastro Genel Müdürlüğünce tespit edilen değerdir.

d – Bu yüzden; konut olarak kullanılan binanın emlak vergisi değeri üzerinden, bina vergisi alındıktan sonra, her durumda, bir de değerli konut vergisi alınmış; dolayısıyla, binanın aynı değeri, aynı kanuna göre iki kez vergilendirilmiş olmaktadır. Üstelik; alınan vergilerin farklı bütçelere ait olması, mükellefin aynı mülkiyet hakkına iki kez müdahale edilmesini; iki kez vergi alınmasını haklı kılan bir neden olmamasına karşın; hesaplanan değerli konut vergisinden belediyelerin bütçesine girmek üzere alınan ilk vergisinin mahsubu da yapılmamaktadır.

e – Değerli konut vergisi, bina vergisinin matrahının takdir komisyonlarınca düşük takdir edildiğinden ya da gösterildiğinden bahisle alınan bir vergi de değildir. Bu gibi durumlarda, yapılması gereken işlemler, Vergi Usul Kanununda gösterilmiştir. Esasen; değerli konut vergisi, takdirdeki eksiklik ya da noksanlık üzerinden değil, konut için belirlenen değerin tamamı üzerinden hesaplanıp tahsil edilmektedir.

Bu durum; kuşkusuz, mali güce uygunluk ve eşitlik gibi anayasal ilkeler bakımından olan aykırılıklar yaratmaktadır. Bu ilkelere, sırası geldikçe, ayrıca değineceğiz. Ancak; aynı değer üzerinden, aynı Kanuna tabi, aynı nitelikli iki ayrı vergi alınması, Vergi Usul Kanununun 117’nci maddesinin 3’üncü fıkrasında, Kanun koyucu’nun, açık vergi hatası kabul ettiği, aynı mükellefin aynı matrahı üzerinden birden fazla vergi istenmesi veya alınması halinin özel bir şeklidir. Kanun koyucu’nun mükerrer kabul ettiği bir vergileme durumunun, Anayasa koyucu tarafından mükerrer görülmemesi ise, mümkün değildir[1].

Mükerrer vergilendirme, idari işlemle yapıldığında; mülkiyet hakkına, kanunsuz müdahale oluşturur. Kanunla yapıldığında ise, aynı hakka, ölçüsüz müdahale sayılır. Bu nedenle; değerli konut vergisi, mükelleflerin Anayasa ve İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesiyle güvence altına alınan mülkiyet haklarına, Anayasanın 13’üncü maddesine aykırı olarak, ölçüsüz ve haksız müdahale oluşturan; vergi yüklerini diğer vergi mükelleflerine nazaran ağırlaştırıcı nitelikte olan, mükerrer bir vergidir.

 

 

[1] AYM, 23.7.2003, E.2003/48, K.2003/76: 2003 takvim yılında alınan motorlu taşıtlar vergisinin, 4837 sayılı Kanunun 1’inci maddesiyle getirilen ek motorlu taşıtlar vergisi adı altında ikinci kez alındığı; bu durumun, vergi yükünü araç sahipleri aleyhine ağırlaştırdığı ve vergi yükünün dengeli, adil, ölçülü ve eşit dağılımını engelleyerek Anayasanın 73’üncü maddesinde öngörülen vergilendirme ilkelerine aykırılık oluşturduğu hk.