Emlak Vergisi Kanununun Değerli Konut Vergisi ile ilgili kısmının 43’üncü maddesinde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce ilgili mevzuat kapsamında yapılan veya yaptırılan değerleme sonucunda belirlenen ve değeri 42’nci maddede yer alan tutarı (beş milyon TL) aşan (bu tutar dâhil) mesken nitelikli taşınmazların, ilgilileri tarafından ulaşılabilecek şekilde, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün internet sitesinde ilan ve ilgilisine ayrıca tebliğ edileceği öngörülmüştür.
43’üncü maddenin anılan düzenlemeye göre; bir konutun değerli konut vergisine tabi olup olmadığının belirlenmesine ve verginin hesabına, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün bizzat; yani, kendi birimleri vasıtasıyla yapacağı veya başka kişi ve kuruluşlara yaptıracağı değerleme esas olmaktadır. Değerleme yapma veya yaptırma yetkisi, anılan Genel Müdürlüğe, 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünün görev ve yetkileriyle ilgili, 480’inci maddesinin 1’inci fıkrasının (h) bendinde verilmiştir. Kararnamenin hizmet birimlerinin görevleriyle ilgili 484’üncü maddesinin (1) nolu fıkrasının “e” bendinde de, 480’inci maddede kurulması öngörülen, “Taşınmaz Değerleme Başkanlığı”nın görevleri belirlenmiştir. Bu görevler arasında, 1’inci paragrafta, “toplu değerleme yapma” görev ve yetkisi; 2’nci paragrafta da, “gereken durumlarda, toplu değerleme çalışmalarında kullanılmak üzere, tekil değerleme yaptırmak veya talep etmek” yetkisi sayılmıştır.
Görüldüğü üzere; Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinde Genel Müdürlüğe verilen bizzat değerleme yapma yetkisi, toplu değerlemelerle sınırlıdır. Bu takdirde; toplu değerlemenin, Taşınmaz Değerlendirme Dairesi Başkanlığınca, bizzat, yapılması gerekmektedir. Koşulların, değerlemenin tekil olarak yapılmasını gerektirmesi halinde ise; bu Başkanlığın, değerlemeyi, başkalarına yaptırması veya başkalarından yapılmasını talep etmesi gerekmektedir. Başka anlatımla; Taşınmaz Değerleme Başkanlığının, tekil değerlemeyi, bizzat, yapma yetkisi bulunmamaktadır. Ancak; ne Kanun düzenlemesinden, ne de Kararname hükümlerinden, değerlemenin başka kişi ve kurumlara yaptırılması halinde, kimlere ve nasıl yaptırabileceği konusunda bir açıklık bulunmamaktadır.
Önceki yazılarımızda; üzerinden değerli konut vergisi alınan konutun bir servet unsuru; değerinin de, alınacak değerli konut vergisinin matrahı olduğu belirtilmişti. Buna göre; konutların değerlemesinin yapılması, gerçekte, servetin değerlemesinin yapılmasıdır. 213 sayılı Kanun 74’üncü maddesinin (a) fıkrasının (1) nolu paragrafında, yetkili makamlarca istenilecek matrah ve servet takdirlerini yapma yetki ve görevi, aynı Kanunun 72’nci maddesine göre kurulmuş takdir komisyonlarına verilmiştir.
Anılan Kanunun 1’inci maddesine göre; bu Kanunun hükümleri Gümrük idarelerince alınanlar hariç, genel bütçeye, il özel idarelerine ve belediyelere ait tüm vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümler hakkında uygulanır. Emlak vergisi, belediyelerce alınan bir servet vergisi türüdür. Dolayısıyla; Vergi Usul Kanunu bu vergi hakkında da uygulanmak zorundadır. Nitekim; anılan Kanununun mükerrer 49’uncu maddesinin (b) fıkrasının ikinci paragrafında; emlak vergisine ait birim ve değerlerin takdiri yetkisi, kuruluşu özel olarak belirlenen takdir komisyonlarına verilmiştir. Değerli konut vergisi, bir emlak vergisi türüdür; yani, Emlak Vergisi Kanununda düzenlenen vergilerden biridir. Dolayısıyla; değerli konut vergisinin matrahının/konutun değerinin takdirinin, asıl olarak, bu verginin de tabi olduğu, Vergi Usul Kanunu uyarınca kurulan takdir komisyonlarının görev ve yetkisinde olması ve bu komisyonların takdir etmiş oldukları değerlerin bir konutun değerli konut vergisine tabi olup olmadığının belirlenmesinde ve bu verginin miktarının hesabında esas alınması, Vergi Usul Kanununun açıklanan hükmü ve Emlak Vergisi Kanununun sistematiği gereğidir.
Bununla birlikte; Kanun koyucu, 7194 sayılı Kanunla, anılan Kanuna eklenen 43’üncü maddenin düzenlemesinde, değerli konut vergisine tabi olma ve bu verginin miktarının hesaplanması bakımından, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce, kuruluş mevzuatı uyarınca, yapılan ya da yaptırılan değere göndermede bulunarak, Kanunun kendi sistematiğine uymayan bir düzenleme yapmış olmaktadır.
Ancak; yukarıda açıklandığı üzere, Genel Müdürlüğün, değerlemeyi bizzat yapma yetkisi, toplu değerlemelerle sınırlıdır. Tekil değerlemeler için, Genel Müdürlük, bu değerlemenin yapılmasını başka kişi ve kuruluşlardan istemek zorundadır. Bu kişi ve kuruluşların kimler olduğu; Genel Müdürlüğün, genel yetkili olan takdir komisyonları dışındaki kurum ve kuruluşlara da değerleme yaptırıp yaptıramayacağı konularında ise, ne Emlak Vergisi Kanununda, ne de kanun değerindeki başka bir düzenlemede bir hüküm yer almış değildir[1].
Öte yandan; vergilemede, gelirin, servetin ve harcamaların gerçek değerleri esastır. Bu bakımdan; vergi idaresi, vergileme yapmadan önce, verginin matrahının gerçek değerini, bulmak ya da gerçeğe en yakın bir biçimde takdir ettirmek zorundadır. Her konut için ortak ölçütler dikkate alınarak yapılan toplu değerlemenin, değerlemesi yapılan konutun gerçek değerini vermesi, hiçbir zaman mümkün değildir. Konumuz yönünden gerçek değeri, ancak, değerlemesi yapılacak konut baz alınarak, onun koşullarında yapılan değerleme verebilecek niteliktedir. Bu bakımdan; Genel Müdürlüğün, değerli konut vergisine esas olacak değerini, tekil olarak yaptırması gereklidir. Ne Kanunda, ne de Kararnamede, tekil değerlemenin takdir komisyonu dışındaki kişi ve kuruluşlara da yaptırılabileceği yolunda hüküm bulunduğuna göre; Genel Müdürlük, yetkili makam sıfatıyla, tekil değerlemenin yapılmasını, Vergi Usul Kanununa göre kurulan ve asli görev ve yetkisi servetlerin takdiri olan takdir komisyonlarından istemek zorundadır. Genel Müdürlük, burada, VUK’nun 74’üncü maddesinde takdir komisyonlarından servet takdiri yapılmasını isteyecek olan, yetkili makam konumundadır. Kanunun 43’üncü maddesinde geçen, “ilgili mevzuat kapsamında yapılan veya yaptırılan” ibaresindeki “yaptırılan” sözcüğü ile Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 484’üncü maddesinin yukarıda sözü edilen paragrafında geçen, “tekil değerleme yaptırmak veya talep etmek” ibaresinin, açıklamaya çalıştığımız hukuki durum ve düzenlemelerin sistematiği çerçevesinde bu şekilde yorumlanmasının ve bu bağlamda değerlendirilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz.
Bu bakımdan; Genel Müdürlüğün, Vergi Usul Kanununa göre kurulmuş takdir komisyonları dışındaki kişi ve kuruluşlarca yaptıracağı değerleme, yetki yönünden hukuka aykırı ve sakat bir değerlemedir; konutun değerli konut vergisine tabi olup olmadığının belirlenmesinde ve bu verginin hesaplanmasında dikkate alınamaz.
Vergi Usul Kanununun 72’nci maddesine göre kurulan takdir komisyonları, mali idareden (vergi dairesinden) bağımsız; onun görevlileriyle vergi mükelleflerinin temsilcilerinden oluşan, “İyi Yönetişim – Good Governance” ilkelerine uygun, demokratik karma kuruluşlardır. Anılan Kanunun 72’nci ve 73’üncü maddelerine göre; takdir komisyonları, mali idarenin temsilcilerinden başka, mükellefleri temsil ettikleri kabul olunan ticaret odasınca ve diğer mesleki teşekküllerce kendi üyeleri arasından veya hariçten seçip gönderdikleri üyelerden oluşmaktadır[2].
Mükelleflerin vergilendirme işlemlerinde esas olacak matrahları ile servetlerinin değerlendirilmesinde, böyle bir kurulun oluşturulmasının ve bu kurula mükellefleri temsil ettikleri kabul edilen görevlilerin iştirakinin iki amacı vardır:
Bu amaçlardan ilki; mülkiyet hakkına müdahale niteliğinde olan verginin asli unsurlarının takdirine (takdiri hizmetine) mükelleflerin de, katılmalarını sağlayarak, takdir hizmetine, demokratik bir nitelik kazandırmaktır. Dolayısıyla; vergi matrahlarının ve servetlerinin değerlendirilmesiyle görevli kurullara kendi temsilcilerinin katılmasını istemek, onlar bakımından, bir demokratik mükellef hakkıdır.
İkinci amaç; bu kurullara mükellef temsilcilerinin katılmaları sağlanarak, mükelleflerin mülkiyet hakkına müdahale oluşturan verginin matrahını takdirinin, idarenin keyfiliğinden kurtarılması ve, böylece, mükelleflerin hukuki güvenliklerinin sağlanmasıdır.
Bu iki hak, vergi mükellefleri açısında, yasayla tanınan “mükellef hakkıdır”. Bu hakların, sonraki her yeni vergilendirmede/konulan her yeni vergide aynen korunması ise, Anayasanın Hukuk Güvenliği İlkesi ile güvence altına alınmıştır.
Oysa; değerli konut vergisinin matrahının, özel kişi ve kuruluşlara takdir ettirilmesi (değerleme yaptırılması) bu verginin mükelleflerini, hukuk devleti koşullarında kazandıkları demokratik temsil haklarından ve Anayasa ile güvence altına alınmış olan hukuki güvenliklerinden yoksun bırakmaktadır. Üstelik; aynı yoksunluk, yalnızca değerlemenin, özel kişi ve kuruluşlara yaptırılması halinde değil; bizzat, Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğünce yapılması halinde de söz konusudur.
[1] Not: Anayasanın 6771 sayılı Kanunun 8’inci maddesiyle değişik 104’üncü maddesinin 17’nci fıkrasında; “Cumhurbaşkanı, yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabilir. Anayasanın ikinci kısmının birinci ve ikinci bölümlerinde yer alan temel haklar, kişi hakları ve ödevleriyle dördüncü bölümde yer alan siyasi haklar ve ödevler Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenemez. Anayasada münhasıran kanunla düzenlenmesi öngörülen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Kanunda açıkça düzenlenen konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile kanunlarda farklı hükümler bulunması halinde, kanun hükümleri uygulanır. Türkiye Büyük Millet Meclisinin aynı konuda kanun çıkarması durumunda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir” düzenlemesi yer almıştır. Buna göre; kişi hak ve ödevleriyle ilgili olan siyasi hak ve ödevlerle kanunda açıkça düzenlenen konuların Cumhurbaşkanı kararnameleriyle düzenlenmesi mümkün değildir. Ayrıca; kararname hükmü ile yasa hükmünün farklı hükümler içermesi halinde, yasa hükmü uygulanır. Bu bakımdan; verginin asli unsuru (sebep unsuru) olan matrahın mülkiyet hakkını ilgilendirmesi ve servetlerin değerlendirilmesi ile ilgili yetkili merci bakımından kanunda özel olarak ve açıkça (VUK.Mük. 49 ve 72,74) düzenleme bulunması nedeniyle; 4 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin 480’inci ve 484’üncü maddeleriyle Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğüne verilen değerleme yatırma ve yapılmasını talep etme yetkisinin, tekil değerlemenin yapılmasını takdir komisyonlarından talep etme yetkisi olarak nitelendirilmesinin gerektiğini düşünüyoruz.
[2] Takdir Komisyonlarının yapıları ve hukuki nitelikleri hakkında bkz. Turgut CANDAN, “Takdir Komisyonu Kararlarına Karşı Açılacak idari Davalarda Hasım Sorunu”, Danıştay Dergisi, 1987, S.64-65.