I – GİRİŞ:

1982 Anayasası, 21.1.2017 gün ve 6771 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunla, değiştirilerek, parlamenter sistem kaldırılmış ve yerine, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” adında, daha önce, herhangi bir anayasal düzende benzeri olmayan bir sistem getirilmiştir. 6771 sayılı Kanun, 16 Nisan 2017 gününde yapılan Referandumla kabul edilmiş; ancak, yapılan değişikliklerin yürürlüğe girişi farklı tarihlerde olmuştur.

Sözü edilen Kanun, 8’inci maddesiyle, yeni getirilen hükümet sistemine koşut olarak, Anayasanın, Cumhurbaşkanının görev ve yetkilerini düzenleyen, 104’üncü maddesini de değiştirmiştir. Bu değişiklik, Kanunun 18’inci maddesinin (a) fıkrası uyarınca; 24 Haziran 2018 gününde, birlikte yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucu, Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihte yürürlüğe girmiştir.

104’üncü maddenin yeni düzenlemesinin onyedinci fıkrası, Cumhurbaşkanına, yürütme yetkisine ilişkin konularda, önceden, herhangi bir kanun hükmüne dayanmaksızın, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi vermektedir. Fıkra; Anayasanın 107’nci maddesinin önceki şeklinde, Cumhurbaşkanlığı Sekreterliğinin kuruluş, teşkilat, çalışma esasları ve personel atama işlemleri ile ilgili olarak esasen var olan sınırlı yetkinin, yeni Hükümet Sistemine koşut olarak, genelleştirilmesi gibidir. Fıkra, ayrıca, Cumhurbaşkanına kararname çıkarma konusunda yetki verilmesiyle ilgili genel düzenlemedir. Bu konuda, hem aynı maddede, hem de Anayasanın başka maddelerinde yapılmış özel düzenlemeler de vardır.  Cumhurbaşkanına verilen kararname çıkarma yetkisi, sınırsız da değildir. Kimi, önemli sınırlamalara tabidir.

Bu yazımızda; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kapsamı, niteliği, sınırları ve anılan kararnamelerin kanun karşısındaki durumları ile yargısal denetimleri hakkında açıklamalar yapmaya çalışacağız.

II – KAPSAMI:

Yazımızın giriş bölümünde değinildiği üzere; Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine koşut olarak Cumhurbaşkanına verilen kararname çıkarma yetkisi, Anayasanın birden fazla maddesinde düzenlenmektedir. Bu düzenlemelerden Anayasanın 104’üncü maddesinin onyedinci fıkrasında yer alan, bu konuda yapılmış genel düzenlemedir. Bu fıkra dışında da, aynı maddede ve Anayasanın başka maddelerinde Cumhurbaşkanına kararname çıkarma yetkisi veren özel düzenlemeler vardır. Bu bakımdan; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kapsamını, genel ve özel yetki ayırımına göre belirlemek gerekmektedir.

A) Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Çıkarma Yetkisi Veren Genel Düzenleme:

 104’üncü maddenin onyedinci fıkrası, ilk cümlesinde, Cumhurbaşkanının yürütme yetkisine ilişkin konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarabileceğini söylemektedir.  Buna göre; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, yürütme yetkisine ilişkin konularda olmak zorundadır. Yürütme yetkisini; kısaca, Anayasa ve yasalarla Yürütme Organına verilen görevlerle ilgili yetki olarak tanımlamak mümkündür. Dolayısıyla; bu yetkinin kullanılma alanı, yasama ve yargı yetkilerine ilişkin alanları kapsamamaktadır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin, yasama[1] ve yargı yetkilerine ilişkin alanlarda çıkarılması mümkün değildir.  Dahası; Anayasa Mahkemesi, yürütme yetkisine ilişkin alan kavramını dar yorumlamaktan yanadır. Mahkemeye göre; yapılacak düzenlemenin yargı yetkisinin kullanılmasını etkileyecek olması halinde; düzenlenen konu yürütme yetkisine ilişkin olsa dahi, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılması olanaksızdır[2]. Yüksek Mahkemenin, bu içtihadını, düzenlenmesi yasama yetkisini etkileyebilecek yürütme yetkisine ilişkin konulara yaygınlaştırması da mümkündür. Diğer iki devlet erkinin faaliyetlerini etkiyebilecek Cumhurbaşkanlığı kararnamesi düzenlemeleri hakkında böyle içtihatta bulunan, Anayasa Mahkemesi, daha önce, Anayasanın 123’üncü maddesinin ilk fıkrasında, idarenin, kuruluş ve görevleriyle bir bütün olduğu, kanunla düzenleneceği yolunda yer alan düzenleme kapsamında olduğunu kabul ettiği[3], Devlet memurlarının kadrolarının, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebileceğini[4] kabul ederek; bu kararnamelere, kanunla düzenlenme zorunluluğu aleyhine alan kazandırmıştır. Mahkeme, yeni bir kararında da, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle kamu hizmeti kurulabileceği ve işleyişine ilişkin usul ve esasların belirlenebileceği anlamına gelen kanun hükmünde kararname düzenlemesini Anayasaya uygun bulmuştur [5]. Bu durum; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kapsamının, zamanla, Yüksek Mahkemenin kararlarıyla, değişiklik gösterebileceği anlamına gelmektedir.

Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin çıkarılmasını yürütme yetkisine ilişkin konularla sınırlayan hüküm; bu kararnamelerin, kapsam bakımından, mülga 115’inci maddede öngörülen tüzüklerle benzerliğini; mülga 91’inci maddede öngörülen kanun hükmünde kararnamelerle de farklılığını ortaya koymaktadır. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin tüzükle benzerliği;  kanunların uygulanmasını göstermek ve emrettiği işleri belirtmek amacıyla çıkarılan tüzükler de, yürütme yetkisine ilişkin olmalarındadır. Her ne kadar, yasama ve yargı yetkisine ilişkin alanlarda yürürlüğe konulmuş; Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü, Anayasa Mahkemesi İç Tüzüğü gibi, tüzükler varsa da; bu tüzükler, anılan madde ile verilen yetki kullanılarak, Bakanlar Kurulunca, yürürlüğe konulmuş değildir. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri gibi birer Yürütme Organı tasarrufu olmalarına karşın, kanun hükmündeki kararnameleri onlardan farklı kılan ise; bu ikincilerin, adından da anlaşılacağı üzere, salt, yasama alanı ile ilgili olmasıdır.

B) Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Çıkarma Yetkisi Veren Özel Düzenlemeler:

Anayasa, 104’üncü maddesinin anılan fıkrası dışında, Cumhurbaşkanına;

1) Aynı maddenin dokuzuncu fıkrasında; üst düzey yöneticilerin atanmalarına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi;

2) 106’ncı maddesinde; bakanlıkların kurulması, kaldırılması, görev ve yetkileri, teşkilat yapıları ile merkez ve taşra teşkilatlarının kurulması;

3) 108 ‘inci maddesinde; Devlet Denetleme Kurulunun işleyişi, üyelerinin görev süresi ve diğer özlük hakları;

4) 118’inci maddesinde; Milli Güvenlik Kurulu Sekreterliği teşkilat ve çalışma esasları ve personel atama işlemleri.

5) 123’üncü maddesinin son fıkrasında; kamu tüzel kişiliğinin kurulması;

Konularında da, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi vermiştir. Yukarıda da belirtildiği üzere, bu düzenlemeler, Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma konusunda yetki veren özel düzenlemelerdir.

Bu maddelerde verilen, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin dar yorumlanması ve, salt, Anayasa hükümlerinin açıkça izin verdiği konularda kullanılması, çıkarılan kararnamenin Anayasaya uygun olabilmesi için gereklidir[6].

III – NİTELİĞİ:

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi, kural (norm) koyma yetkisidir.  Kural koyma yetkisi; idare edilenleri bağlayıcı düzenlemeler yapabilmeyi; onlara, yapma, yapmama, verme vs yükümlülükler getirebilmeyi ifade eder. Bu yetki; Anayasa Mahkemesinin deyimiyle, tıpkı tüzük çıkarma yetkisi gibi, ilk elden yetkidir. Kullanılabilmesi için, bir kanuna dayanılmak zorunluluğu yoktur; kaynağını, doğrudan, Anayasadan alır. İlk elden olması, onu, kanun hükmünde kararnamelerden farklı kılan diğer bir özelliğidir. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasayla yapmış olduğu yetkilendirmeye dayanılarak, konu ve zamanla sınırlı şekilde, kullanılabilir bir yetkidir.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi, bir kanunun uygulanmasını göstermek veya emrettiği işleri belirtmek amacıyla da kullanılmak zorunda değildir. Bu yönüyle de, tüzük çıkarma yetkisinden farklıdır.

Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisi, kullanıldıktan sonra, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamasını gerektirmez. Bunun istisnası, Anayasanın 119’uncu maddesinin altıncı fıkrasında öngörülmüştür. Bu fıkraya göre; olağanüstü hâl dönemlerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, kanun hükmündedirler ve yayımlandıkları gün, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne sunulmak ve sunuldukları tarihten itibaren de üç ay içinde Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce onaylanmak zorundadır. Aksi halde, hükümsüz olurlar.

Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, ilk elden yetkiyle çıkarılmış olmalarına karşın; 119’uncu maddenin altıncı fıkrasındaki istisna dışında, kanun gücünde değildirler. Kanun gücünde olmak, kanun gibi uygulanmak bir yana, yürürlükteki kanunlarda değişiklikler yapabilme, onları yürürlükten kaldırabilme; yürürlükteki kanunlarla farklı hükümler içermeleri durumunda, özel kanun–genel kanun, önceki kanun–sonraki kanun karşılaştırmasıyla, hangi metnin uygulanacağının belirlenmesini gerektirebilme gücünde olmak demektir. Bu güç, yalnızca, olağanüstü hâl dönemlerinde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile Anayasanın mülga 91’inci maddesi uyarınca çıkarılan kanun hükmünde kararnamelerde vardır.

Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin, kanunlar karşısında durumları ile ilgili olarak, özel yetki veren düzenlemelere göre çıkarılanları, genel yetki kullanılarak çıkarılanlardan ayrı tutmak gerekir. Anayasanın yukarıda verilen maddelerinde öngörülen Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkileri, 123’üncü maddenin son fıkrasında öngörülen hariç, bize göre, münhasır yetkidir. Başka deyişle; bu düzenlemelerde belirtilen konular, yalnızca, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenebilir niteliktedir. Türkiye Büyük Millet Meclisi, bu konuları, yasa ile, düzenleyemez. Yürütme Organının münhasır düzenleme yetkisinin, Yasama Organının genel düzenleme yetkisiyle bağdaşmadığı ileri sürülebilir. Hatta; Anayasanın 7’nci maddesinin yasama yetkisinin devredilemeyeceğine dair olan son fıkrasına aykırı olacağı da söylenebilir. Ancak; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, 119’uncu maddedeki istisna dışında, kanun gücünde olmadığı gibi; Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleme yetkisi de, son derece sınırlı da olsa, Anayasanın, yukarıda değinilen, 107’nci maddesinin kaldırılmadan önceki şeklinde de olan bir yetkidir. Yani; Anayasa koyucunun, olabileceğini kabul ettiği bir yetkidir. Ayrıca; belli konularda ve belli süre ile de olsa, Yürütme Organına, kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi verilmesi de, bu anlamda, yasama yetkisinin devri değil midir?

Dahası; Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisinin münhasır yetki olduğu, Anayasanın 123’üncü maddesinin son fıkrasının düzenlemesinden de anlaşılabilmektedir. Sözü edilen fıkra; kamu tüzel kişiliğinin kanunla veya Cumhurbaşkanı kararnamesiyle kurulacağını söylemektedir. Fıkradaki “veya” bağlacı, kamu tüzel kişiliğinin, hem kanunla, hem de Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kurulabileceği anlamınadır. Ve, Anayasa koyucunun, kanun yapma yetkisi ile Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisinin, aynı konuyu düzenlemek üzere, birbirlerinin yerine kullanılabileceğini kabul etmesi halinde, bunu açıkça belirteceğini; bu yolda açıklık bulunmaması durumunda ise, hangisi öngörülmüşse, yalnızca, onunla düzenleme yapılabileceğini göstermektedir. Anayasanın, 104’üncü maddenin onyedinci fıkrası dışında, Cumhurbaşkanına özel yetki veren maddelerinin düzenlemelerinde sözü edilen konuların, “kanun veya” ibaresine yer verilmeksizin, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenleneceği söylenmektedir. Dolayısıyla; bu konuların Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlemesi, yapılan düzenlemenin Anayasaya uygun olabilmesi için zorunludur.

Bu anlayış, Anayasa Mahkemesinin, 104’üncü maddenin onyedinci fıkrasında geçen, “Anayasada münhasıran kanunla düzenleneceği öngörülen konular” cümleciğindeki “münhasıran kanunla düzenlenme” ibaresine verdiği anlamla da, uyuşmaktadır[7]. Mahkeme, bu ibare ile ilgili yorumunda, Anayasada, “münhasıran kanunla düzenlenmek” ibaresinin olmadığını, kanunla düzenleneceği söylenilen konuların münhasıran kanunla düzenlenmesi gereken konular olarak anlaşılması gerektiğini söylemektedir. Anayasa Mahkemesinin bu yorum yöntemi, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri için de geçerlidir. Anayasada Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği öngörülen konuların, münhasıran bu kararnamelerle düzenlenmesi gereken konular şeklinde anlaşılması, bu yorum gereğidir.

1958 tarihli Fransız Anayasasının 34, 35 ve 36’ncı maddelerinde Parlamentonun düzenleme yapma yetkine giren konular gösterildikten sonra, 37’nci maddesinde[8] de, yasayla düzenleneceği öngörülen konular dışında kalan konuların idari düzenlemelerin konusu olduğu öngörülmüştür. Yarı başkanlık sistemi öngördüğü kabul edilen Fransız Anayasal Sisteminde, böylece, yasama organının yetki alanı ile yürütme organının düzenleme yapma konusundaki yetki alanı ayrılmış bulunmaktadır. Kuşkusuz; 6711 sayılı Kanunla yapılan değişikliklerle, adı konulmamış bir başkanlık sistemi öngören, bizim Anayasamız, bu tür bir ayrıştırma yapmamıştır.  Aksine; Fransız Anayasasının uyguladığı yöntemin tersinden giderek, 7’nci maddesinde, yasama yetkisinin, Türk Milleti adına, Türkiye Büyük Millet Meclisine ait olduğunu söyledikten sonra; başka maddelerinde,  Meclisin düzenleme yetkisinde olmayan konuları (yürütme yetkisini kullanan Cumhurbaşkanının, münhasır Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisinin ilgili olduğu konuları) tek tek göstermek suretiyle, bu genel kural koyma yetkisine, konusu bakımından, istisnalar getirmiştir. Bu istisnalar nedeniyle Türkiye Büyük Millet Meclisinin düzenleme alanı dışında kalan konularda, Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarmak suretiyle düzenleme yetkisi verilmesinin, yasama yetkisinin devri niteliğinde olmadığını düşünüyoruz.

IV – SINIRLARI:

Anayasanın 104’üncü maddesinin, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisini düzenleyen onyedinci fıkrası, bu kararnamelerin yürütme yetkisine ilişkin konularda çıkarılacağı söylüyor olmakla birlikte; kararname çıkarma yetkisi, yürütme yetkisinin ilişkin olduğu her konuda kullanılabilecek bir yetki de değildir; kimi sınırları vardır. Başka deyişle; yetkinin sınırsız olarak kullanılması mümkün değildir. Yetki kullanılarak yürürlüğe konulan Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin Anayasaya uygun olabilmesi için, bu sınırlara uygun olması zorunludur. Fıkra, yetkinin kullanılmasını üç konuda sınırlandırmaktadır. Ancak; biz, Anayasanın değiştirilemez hükümleri ile Cumhurbaşkanlığı kararnamesine bırakılan konuların özelliklerinden kaynaklanan başka sınırlamaların daha olduğunu düşünüyoruz.

A) Anayasanın İkinci Kısmı İle İlgili Sınırlama;

Anayasanın İkinci Kısmı, “Temel Haklar ve Ödevler” başlığını taşımaktadır. Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma etkisi ile ilgili ilk sınırlama, bu kısmın Birinci, İkinci ve Dördüncü bölümleriyle ilgilidir. Anayasanın 104’üncü maddesinin onyedinci fıkrasına göre, bu bölümlerle ilgili konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılması mümkün değildir.

Birinci Bölüm; genel hükümlerle ilgilidir ve temel hak ve hürriyetlerin niteliği, sınırlanması, kötüye kullanılması, kullanılmasının durdurulması ve yabancıların durumlarıyla ilgili konuları düzenlemektedir.

İkinci Bölüm; “Kişi Hakları ve Ödevlerini” başlığını taşımaktadır. Bu bölümün düzenlediği konular; kişinin dokunulmazlığı, maddi ve manevi varlığı, zorla çalıştırma yasağı, kişi hürriyeti ve güvenliği, özel hayatın gizliliği, konut dokunulmazlığı, haberleşme hürriyeti, yerleşme ve seyahat hürriyeti, din ve vicdan hürriyeti, düşünce ve kanaat hürriyeti, düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti, bilim ve sanat hürriyeti, basın yayın hürriyeti, toplantı hak ve hürriyeti, mülkiyet hakkı, hak arama hürriyeti, kanuni hakim güvencesi, suç ve cezalara ilişkin esaslar, ispat hakkı ve temel hak ve hürriyetlerinin korunması konularıdır.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılması yasaklanan Dördüncü Bölümün başlığı ise, “Siyasi Hak ve Ödevler”dir. Bu bölümde; Türk vatandaşlığı, seçme, seçilme ve siyasi faaliyette bulunma hakları, siyasi parti kurma, partilere girme ve partilerden ayrılma hakları, siyasi partilerin uyacağı esaslar, kamu hizmetine girme, mal bildiriminde bulunma, vatan hizmeti, vergi ödevi ve dilekçe, bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakları düzenlenmektedir.

Fıkra, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyecek konular arasında, anılan İkinci Kısmın Üçüncü Bölümünde düzenlenen konuları saymamıştır. “Sosyal ve Ekonomik Haklar ve Ödevler”  başlığını taşıyan bu bölümde;  ailenin korunması ve çocuk hakları, eğitim ve öğrenim hakkı ve ödevi, kamu yararı, toprak mülkiyeti, tarım,  hayvancılık ve bu üretim dallarında çalışanların korunması, kamulaştırma, devletleştirme ve özelleştirme, çalışma ve sözleşme hürriyeti, çalışma hakkı ve ödevi, çalışma şartları ve dinlenme hakkı, sendika kurma hakkı, sendikal faaliyet, toplu iş sözleşmesi ve toplu iş sözleşmesi hakkı, grev ve lokavt, ücrette adalet, sağlık hizmetleri ve çevrenin korunması, konut hakkı, gençlik ve spor, sosyal güvenlik hakkı, yabancı ülkelerde çalışan Türk vatandaşları, tarih, kültür ve tabiat varlıklarının korunması, sanatın ve sanatçının korunması ve Devletin iktisadi ve sosyal ödevlerinin sınırları ile ilgili konular düzenlenmektedir. Ancak; bu, anılan konularda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin sınırsız olarak kullanılabileceği anlamına gelmemektedir. Aşağıda açıklanacağı üzere, bu bölümde düzenlenen konularla ilgili olarak Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kullanılması da, kimi sınırlamalara tabidir.

Anayasanın 119’uncu maddesinin altıncı fıkrasında, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kullanılmasına getirilen bu sınırlamalara istisna öngörülmüştür. Fıkraya göre; olağanüstü hâl durumlarında çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı kararnameleri bu sınırlamalara tabi değildir.

B) Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Çıkarma Yetkisinin Kullanılması İle İlgili İkinci Sınırlama, “Anayasada Münhasıran Kanunla Düzenlenmesi Öngörülen Konular”la İlgilidir:

Onyedinci fıkrada, Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisinin kullanılması ile ilgili olarak öngörülen ikinci sınırlama, Anayasada münhasıran kanunla düzenlenen konularla ilgilidir. Bu konularda, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi kullanılamaz. Ancak; Anayasada, “Bu konu münhasıran kanunla düzenlenir” şeklinde kullanılmış bir ibare bulunmamaktadır. Bu yüzden; bu konuya dikkat çeken, Anayasa Mahkemesi, Anayasada kanunla düzenleneceği söylenen her konunun münhasıran kanunla düzenleneceği şeklinde anlaşılması gerektiğini söylemektedir[9].

Anayasada, hem İkinci Kısmın Üçüncü Bölümünde, hem de diğer çok sayıda maddesinde, ilgili konunun kanunla düzenleneceği söylenmektedir. Bu bakımdan; Anayasanın İkinci Kısmının, Onyedinci fıkrada açıkça Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılması yasaklanmayan Üçüncü Bölümde yazılı konularla ilgili ilk sınırlama, bu konulardan kanunla düzenlenmesi gerektiği söylenenlerle ilgilidir. Bu bölümde ve Anayasanın diğer maddelerinde kanunla düzenleneceği öngörülen konularda; Cumhurbaşkanı, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisini kullanamaz.

C) Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi Çıkarma Yetkisinin Kullanılması İle İlgili Üçüncü Sınırlama, Kanunda Açıkça Düzenlenmiş Olan Konularla İlgilidir:

Onyedinci fıkrada, Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisi ile ilgili son sınırlama, kanunda açıkça düzenlenen konularla ilgilidir. Eğer, yürütme yetkisine ilişkin bir konu, açıkça kanun tarafından düzenlenmişse, bu konuyla ilgili olarak başka bir sınırlama olmasa dahi, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılması olanaksızdır. Açıkça düzenlenmiş olmaktan kasıt; ilgili konunun herhangi bir boşluk bırakılmaksızın, her yönüyle düzenlenmiş olmasıdır.  Fıkrada sözü edilen kanundan anlaşılması gereken de, yalnızca, Anayasanın 87 vd maddelerine göre, şekli anlamda kanun olarak yürürlüğe konulan metinler değildir. Anayasanın 90’ıncı maddesinin son fıkrasında kanun hükmünde oldukları söylenen, usulüne uygun olarak yürürlüğe konulmuş, uluslararası andlaşma ve sözleşmelerde kanun tanımı içerisindedir.

D) Onyedinci Maddede Yazılı Olmayan Sınırlamalar:

Yukarıda da söylemiş olduğumuz üzere; biz, 104’üncü maddenin onyedinci fıkrasında yazılı olmamakla birlikte; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kullanılması bakımından, bu fıkrada yazılı olanların dışında da sınırlamaların olduğunu düşünüyoruz:

1) Anayasanın değiştirilemeyecek, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek ilk dört maddesinde yazılı konularla Devrim Kanunlarının kapsamında olan konularda Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi çıkarılması mümkün değildir.

2) Anayasa Mahkemesine göre; Anayasada yürütme yetkisine ilişkin olup, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenmesine sınır getirilmemiş konularda yapılacak düzenlemenin, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenmesi mümkün olmayan konuları etkilemesi halinde de, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılamaz[10]. Mahkemeye göre; yargı mensuplarının kadrolarıyla ilgili düzenlemenin, yargı yetkisinin kullanılmasını etkilemesi kaçınılmazdır. Benzer durum; Anayasanın başka kurumları dolayısıyla da olabilir. Örneğin; 49’uncu madde uyarınca çalışma hakkının düzenlenmesi amacıyla çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin 18’inci maddede öngörülen zorla çalıştırma yasağını ihlal etmesi olasıdır. Dolayısıyla; yürütme yetkisine ilişkin olup, Cumhurbaşkanı kararnamesiyle düzenlenebilecek konularda da, düzenlemenin, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılması mümkün olmayan konulara taşan veya bu konuları etkileyen düzenlemeler içermemesi gerekir[11].

V – CUMHURBAŞKANI KARARNAMELERİ İLE KANUNLARIN AYNI KONUYU DÜZENLEMESİ :

Onyedinci fıkranın son iki cümlesi, çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin uygulanamayacağı hal ile hükümsüz kılınacağı hali düzenlemektedir. Bu iki hal, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle, kanunların aynı konuyu düzenlemeleriyle ilgilidir:

A) Cumhurbaşkanlığı Kararnamesinin Kanunla Farklı Hükümler İçermesi:

Fıkranın sondan bir önceki cümlesinde; Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle kanunun farklı hükümler içermeleri halinde, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin değil, kanunun uygulanacağını söylemektedir. Böyle bir durum, ancak, kanunla kararnamenin aynı alanı düzenliyor olmaları halinde mümkün olabilir niteliktedir. Bu durumda; eğer, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi kanunun hükmünden farklı hükümler içermekteyse, kanun uygulanır, kararname uygulanmaz. Bu cümle, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin kanun değerinde olmadığını gösteren başka bir düzenlemedir. Zira; kararname kanun değerinde/gücünde olmuş olsaydı, kanunla kararnameden hangisinin uygulanacağının belirlenmesinin, özel-genel kanun, önceki-sonraki kanun karşılaştırılmasıyla belirlenecek olması gerekirdi. Oysa; Anayasa hükmü, böyle bir durumda, açıkça, kanunun uygulanacağını söylemektedir. Kanunun uygulanması demek, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin uygulanamayacak olması demektir.

Bu kuralın istisnası, yine, Anayasanın 119’uncu maddesinin altıncı fıkrasında gösterilen durumdur. Yani; olağanüstü hâl döneminde çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, olağan hallerde çıkarılanlardan farklı olarak kanun gücündedir; ancak, yürürlükte kalabilmeleri, aynı gün Türkiye Büyük Millet Meclisine sevkedilmelerine ve sevkedildikleri tarihten itibaren üç ay içinde, Türkiye Büyük Millet Meclisince onaylanmalarına bağlıdır. Aksi takdirde, hükümsüz olurlar.

B) Türkiye Büyük Millet Meclisi’nce Aynı Konuda Sonradan Kanun Çıkarılması:

Onyedinci fıkranın son cümlesi, bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarıldıktan sonra, aynı konuda, Türkiye Büyük Millet Meclisince kanun çıkarılması/yürürlüğe konulması/ aynı konunun kanunla düzenlenmesi halinde, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin hükümsüz olacağını söylemektedir. Bu durum; Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlenmesine anayasal engel bulunmayan ve, daha önce, herhangi bir kanunla da düzenlenmemiş bulunan bir konunun[12] Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenlendikten sonra, Yasama Organınca, kanunla düzenlenmesi halinde olabilecek bir durumdur. Böyle bir durumda; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi hükümsüz hale gelir. Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin kanun değerinde/gücünde olmadıklarının bir başka göstergesi de, bu düzenlemedir. Zira; aksi olmuş olsaydı, hangi metnin uygulanacağının belirlenmesinin, özel-genel kanun karşılaştırılmasına bırakılması gerekirdi. Oysa; Anayasa, Cumhurbaşkanlığı kararnamenin hükümsüz olacağını açıkça hükme bağlamış bulunmaktadır. Bu, kararnamenin kanun değerinde/gücünde olmadığını göstermeye yeterli bir açıklıktır.

Bu iki durumun, Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi veren özel düzenlemeler bakımından olması söz konusu değildir. Zira; (123’üncü maddenin son fıkrası hariç) bu düzenlemelerde verilen yetki, yukarıda açıklandığı üzere, münhasır yetkidir ve bu konularda, kanunla düzenleme yapılması, anayasal olarak mümkün değildir. Bu yetkiler kullanılarak çıkarılacak Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle kanunların çatışması, ancak 6771 sayılı Kanunun yürürlüğünden önceki anayasa hükümlerine göre çıkarılmış bulunan kanunla mümkün olabilir niteliktedir. Böyle bir durumda, değişiklikten önceki kanunların hukuki durumunun ne olacağına dair, 6771 sayılı Kanunda açık bir düzenleme bulunmamaktadır. Bununla birlikte; anılan Kanunun 17’nci maddesiyle Anayasaya eklenen geçici 21’nici maddenin (B) fıkrasının son cümlesinde yer alan, Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle düzenleneceği belirtilen değişiklikler ise Cumhurbaşkanının göreve başlama tarihinden itibaren en geç altı ay içinde Cumhurbaşkanı tarafından düzenlenir.” cümlesiyle, Cumhurbaşkanına, anılan altı aylık süre içerisinde, yetkinin konusunu oluşturan alanları Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle düzenleme görevi verilmiştir. Bu görevin yerine getirilmesinin doğal sonucu, söz konusu alanları daha önce düzenleyen kanunlarda değişikler oluşması veya bu kanunların yürürlükten kalkması olmak zorundadır. Esasen; birlikte yapılan Türkiye Büyük Millet Meclisi ve Cumhurbaşkanlığı seçimleri sonucunda Cumhurbaşkanının göreve başladığı tarihten sonra, çok sayıda Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarılarak, gerekli düzenlemeler yapılmış bulunmaktadır.

VI – NORMLAR HİYERARŞİSİNDEKİ YERİ VE YARGISAL DENETİMİ:

A) Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin Normlar Hiyerarşisindeki Yeri:

Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarma yetkisinin kullanıldığı alanın, yürütme yetkisiyle ilişkin konular olduğuna, yukarıda değinmiştik. Yine; yukarıda, Anayasanın 119’uncu maddesinin altıncı fıkrasında yazılı olanlar dışındaki Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin kanun değerinde/gücünde olmadıklarını da söylemiştik. Kullanıldığında kanun değerinde sonuçlar yaratmayan yetkinin, Yasa koyucunun kural koyma yetkisiyle aynı değerde yetki; yani, yasa koyma yetkisi olarak nitelendirilmesi mümkün değildir. Esasen; öyle olsaydı, bu, yasama yetkisinin Anayasanın 7’nci maddesinin son fıkrasındaki yasaklamaya karşın, yürütme organına devri anlamına gelirdi. Öyle olmadığını; Cumhurbaşkanına, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisi veren özel düzenlemelerin bile yürütme yetkisi kapsamında kaldığını, yukarıda açıklamaya çalıştık. Dolayısıyla; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin, kullanıldığında, yapılan düzenlemelere idari nitelik tanıyan bir yetki olduğu anlaşılmaktadır. Bunun sonucu olarak; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, gerçekte, hukuki nitelikleri bakımından, birer idari düzenleme olmaktadır.

Kanuna rağmen uygulanma yeteneği bulunmayan düzenlemelerin, normlar hiyerarşisindeki yerinin, yasayla karşılaştırılarak söylenmesine gerek olduğunu düşünmüyoruz. Zira; böyle bir düzenlemenin, yasa hükmü ile yarışması söz konusu değildir. Doğru olan; yasa değerindeki normlar arasında yer almayan bir düzenlemenin yerinin, idari düzenlemelere göre belirlenmesidir. Bu belirlemeye göre; Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin normlar hiyerarşisindeki yeri, idari düzenlemelerin en tepesi olmaktadır.

B) Cumhurbaşkanlığı Kararnamelerinin Yargısal Denetimi:

Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, yukarıda açıkladığımız üzere, birer idari düzenleme/düzenleyici idari işlemdir. Her idari işlem gibi, yargı denetimine tabidirler. Ancak; Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin hukuka uygunluklarının denetimi, bir kanuna uygunluk denetimi değildir. Zira; Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, açıklandığı üzere, bir kanun hükmüne dayanmazlar. Dolayısıyla; bir kanuna uygun olarak yürürlüğe konulmak zorunda değildirler. Uygun olmak zorunda oldukları metin, Anayasa metnidir. Bu nedenle; bunların hukuka uygunluklarının denetimi, anayasaya uygunluk denetimidir.

Ancak; bu denetimi yapma yetkisi, İdari Yargı’ya ait değildir. İdari yargı yerleri, bakmakta oldukları idari davaya konu uyuşmazlığın hukuki sebebi olan Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin, yürürlükteki bir kanunla farklı hükümler içerip içermediğini ve sonradan yürürlüğe giren bir kanunla hükümsüz kılınıp kılınmadığını araştırıp incelemek[13] dışında, bu kararnamelerin hukuka uygunluklarının denetimi konusunda yetkisizdir.

Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin hukuka uygunluklarının yargısal denetimi yetkisi, 6771 sayılı Kanunla, Anayasaya uygunluk denetimi yapmak üzere var olan Anayasa Mahkemesine verilmiştir. Ancak; biz, bu durumun, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerine, idari düzenleme olmanın ötesinde bir güç ya da nitelik atfedilmesini gerektirebileceğini düşünmüyoruz. İdari nitelikli düzenlemeler arasında hukuka uygunluk denetimini yapacak yargı yeri bakımından ayırım yapan bu tür bir görevlendirmenin; yalnızca, Anayasa Mahkemesine, bu denetim dolayısıyla, idari yargı yeri niteliği tanınıp tanınamayacağı tartışmasına yol açabileceği kanısındayız.

Kuşkusuz; Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin tabi olduğu hukuka uygunluk denetimi bir anayasaya uygunluk denetimidir. Yine; kuşkusuz, Anayasa Mahkemesi, anayasaya uygunluk denetimi yapan ve adını bu denetimden alan yüksek yargı yeridir. Ancak; 6771 sayılı Kanunun yürürlüğüne kadar; Anayasa Mahkemesi, Yasama Organının kural koyucu işlemleriyle, Yürütme Organının, yetki kanununa dayanarak, yürürlüğe koyduğu kanun gücünde (KHK) düzenlemelerinin anayasaya uygunluğunu denetleyen yargı yeriydi. Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, yukarıda açıklandığı üzere, Yürütme Organının yürütme yetkisine ilişkin konularda kural koyucu işlemleridir ve, olağanüstü hâl döneminde çıkarılanlar hariç, kanun gücünde değildirler. Dolayısıyla; Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini anayasaya uygunluk denetimine tabi tutarken; gerçekte, genel düzenleyici bir idari işlemi anayasaya uygunluk denetimine tabi tutmaktadır.

İdari yargı yerlerinin, yargılama sırasında, uyuşmazlığı çözmek için uyguladıkları kuralların tepesinde Anayasa bulunmaktadır. Yani; idari işlemler bakımından Anayasaya uygunluk denetimi yetkisi, idari yargı yerlerinin de sahip oldukları bir yetkidir. O halde; bir mahkemeye Anayasa Mahkemesi niteliğini veren etken, yalnızca, anayasaya uygunluk denetimi yapıyor olması olamaz. Bu konudaki asıl etken, yargı yerinin anayasaya uygunluk yönünden faaliyetlerini denetlediği Devlet Organıdır. İdari yargı yerlerine, Yürütme Organının ve ona bağlı idarenin faaliyetlerinin anayasa hükümlerinin de içinde olduğu hukuka uygunluğunu denetlediği için; idari yargı yeri; Anayasa Mahkemesine de, Yasama Organının faaliyetlerinin anayasaya uygunluğunu denetlediği için, Anayasa Mahkemesi denilmiştir. Bu açıdan bakıldığında; Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin denetimi sırasında, Anayasa Mahkemesini, Yürütme Organının idari nitelikteki bir düzenlemesinin anayasaya uygunluğunu, anayasaya uygunluk denetiminin yargılama usulleriyle denetleyen, bir idari yargı yeri olarak görmek mümkündür.

Anayasa Mahkemesi, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin anayasaya uygunluklarının denetimini, yasaların anayasaya uygunluklarının denetiminde olduğu gibi, iptal davası veya idari ve adli yargı yerlerinde görülen davalarda ileri sürülen anayasaya aykırılık iddialarının ciddi görülmesi sonucu ya da mahkemece kendiliğinden itiraz yoluyla gönderilmeleri üzerine gerçekleştirir. Doğrudan iptal davası açma hakkı; yasalarda olduğu gibi, yalnızca, Cumhurbaşkanına, Türkiye Büyük Millet Meclisinde en fazla üyeye sahip iki siyasi parti grubuna ve üye tamsayısının en az beşte biri tutarındaki üyelere tanınmıştır. Cumhurbaşkanının kendi çıkardığı ve değiştirme ya da yürürlükten kaldırma yetkisine sahip olduğu kararnamelerin iptali için Anayasa Mahkemesine iptal davası açması, uygulamada, olabilecek bir durum değildir. Menfaatlerini ihlal eden idari düzenlemeleri, idari yargı yerleri önünde doğrudan iptal davasına konu edebilme olanağına sahip bulunan idare edilenlerin ise; menfaatlerini ihlal eden Cumhurbaşkanlığı kararnamelerini, iptalleri için, Anayasa Mahkemesine götürebilmeleri, ancak bir uygulama işlemi dolayısıyla açacakları idari davada ileri sürecekleri anayasaya aykırılık iddiasının davaya bakan idari yargı yerince ciddi görülmesine bağlı bulunmaktadır. Bu durum, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri ile idarenin diğer düzenleyici işlemleri arasında, dava edilebilirlikleri yönünden, yaratılan ve İdari Yargının varlık nedeniyle uyuşmayan bir farklılıktır ve Adli Yargının görevine verilen çok sayıda idari uyuşmazlıklar dolayısıyla parçalanmış hale getirilen idarenin hukuka uygunluğunun yargısal denetimini, daha da parçalı kılmaktadır.

Anayasa Mahkemesinin anayasaya uygunluk denetiminin hukuki sonuçları, İdari Yargılama Usulü Kanuna göre yapılan yargı denetiminin hukuki sonuçlarından farklıdır. İdari yargı yerince, idari işlemin beş unsuru yönünden, yapılan hukuka uygunluk denetimi sonunda verilen iptal kararları, geriye yürüyerek, iptal edilen idari işlemi yapıldığı tarihten geçerli olarak hukuk düzeninden kaldırdığı halde; Anayasaya uygunluk denetimi usulleriyle, şekil ve esas yönlerden, yapılan yargılama sonunda verilen iptal kararları, yargı içtihadının yarattığı istisna dışında[14], Anayasanın 153’üncü maddesinin dördüncü fıkrası uyarınca, geriye yürüyemezler.

VII – SONUÇ :

16 Nisan 2017 tarihli Anayasa Referandumuyla kabul edilen 6771 sayılı Kanunla, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasında yapılan sistem değişikliğine koşut olarak gerçekleştirilen değişikliklerle, Cumhurbaşkanına, herhangi bir yasa hükmüne dayanmaksızın, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkararak, ilk elden kural koyabilme yetkisi tanınmıştır. Anayasanın 104’üncü maddesinin onyedinci fıkrasında, genel; aynı maddenin dokuzuncu fıkrasıyla, başka maddelerinde de, özel yetki niteliğinde düzenlenen bu yetki, Anayasanın 7’nci maddesinde Türk Milleti adına Türkiye Büyük Milleti Meclisince kullanılacağı söylenilen yasama yetkisinin, Yürütme Oranına devri niteliğinde olmadığı gibi; yetkinin, olması gerektiği gibi, yürütme yetkisine ilişkin konularda ve anayasal sınırları içerisinde kullanılmasıyla çıkarılan Cumhurbaşkanlığı kararnameleri de (olağanüstü hâl dönemlerinde çıkarılanlar hariç), kanun gücünde değildir.

Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kullanılması, sınırsız değildir. Anayasanın 104’üncü maddesinin onyedinci fıkrasında yazılı sınırlamalara tabidir. Ayrıca; Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez hükümleri ile devrim yasalarında sözü edilen konularda da Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılması mümkün değildir. Dahası; Anayasa Mahkemesinin içtihadıyla da, bu yetkinin kullanılmasına sınırlar getirilebilmektedir.

 Cumhurbaşkanlığı kararnameleri, hukuka uygun olarak doğabilmeleri için, Anayasaya uygun olmak zorundadır. Yürütme yetkisine ilişkin konularla ilgili olmaları ve yapıcısı ve diğer özellikleri bakımından, birer düzenleyici idari işlem niteliği taşımalarına karşın; Anayasa, bunların yargısal denetimini, Anayasa Mahkemesinin görevine vermiştir. Bu görevlendirme nedeniyle, Anayasa Mahkemesinin idari yargı yeri niteliği kazanıp kazanmadığı tartışmaya açık bir konu olarak karşımıza çıkmaktadır. Anayasa Mahkemesinde iptal davası açma hakkı belli kişi ve guruplara tanınmıştır. İdare edilenlerin bu denetime ulaşabilmeleri ise, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin idare edilen hakkında uygulanarak bir idari işlem tesis edilmesine ve Anayasaya aykırılık iddiasının bu idari işlemin iptali istemiyle açılan davanın mahkemesince ciddi görülmesine bağlıdır. Yani; idare edilenlerin, Cumhurbaşkanlığı kararnameleri dolayısıyla, mahkemeye erişim haklarının kullanılması, bu hakkı etkisiz kılabilecek koşullara bağlı bulunmaktadır. Dahası; Anayasa Mahkemesinin iptal kararları, dava açan idare edilenler dışında kalanlar yönünden, geriye de yürümemektedir. Bu durumun; Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkarma yetkisinin kullanılmasının, tek kişinin (Cumhurbaşkanının) iradesiyle, Anayasaya aykırı doğabilecek sonuçlarının, giderilmesi olanaksız şekilde, Hukuk Düzeninde kalmasına yol açması mümkündür. Tek kişinin iradesine, herhangi bir yasa ile yetkilendirilmeksizin, kural/norm koyabilme yetkisi tanınmasının demokratik hukuk devleti olma niteliğine uygunluğu bir yana; bu tür bir sonuç, Hukuk Devleti İlkesiyle bağdaşabilecek bir sonuç değildir.

Biz; adı konulmamış bir başkanlık sistemi olan; ancak, başkanlık sisteminin etkili denetim mekanizmalarından yoksun bulunan, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminden, en kısa zamanda, dönülerek, kuvvetlerin gerçek ayrılığına dayalı, zayıflıkları giderilmiş Parlamenter Sistemin (yeniden) kurulacağını umut etmekteyiz.


[1] AYM, 11.6.2020, E:2018/119, K:2020/25, RG: 9.11.2020 – 31299, p.23: 5018 sayılı Kanunun eki 1 No’lu Cetvele kimi eklemeler yapılması, yasama yetkisine ilişkin olduğundan, Cumhurbaşkanı kararnamesi ile ekleme yapılamayacağı hk.

[2] AYM, 11.6.2020, E:2018/119, K:2020/25, RG: 9.11.2020 – 31299, p.21: Yargı mensuplarıyla ilgili kadro ihdasının, yargılama yetkisinin kullanılmasını etkileyeceğinden, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyeceği hk.

[3] AYM, 4.2.1966, E:1965/32, K:1966/3.

[4] AYM, 11.6.2020, E:2018/119, K:2020/25, RG: 9.11.2020 – 31299.

[5] AYM, 24.9.2020, E:2018/113, K:2020/48, RG:27.11.2020-31317.

[6] AYM, 23.1.2020, E: 2019/31, K: 2020/5, p.29: Anayasada Cumhurbaşkanı kararnamesi çıkarılabileceği özel olarak öngörülen konulara ilişkin Anayasa hükümlerinin açıkça izin verdiği hususlarda, Cumhurbaşkanı kararnamesi ile düzenleme yapılabileceği hk.

[7] AYM, 28.12.2017, E:2016/150, K:2017/179.

[8] Les matières autres que celles qui sont du domaine de la loi ont un caractère réglementaire.

[9] AYM, 28.12.2017, E:2016/150, K:2017/179.

[10] AYM, 11.6.2020, E:2018/119, K:2020/25, RG: 9.11.2020 – 31299, p.21: Yargı mensuplarıyla ilgili kadro ihdasının, yargılama yetkisinin kullanılmasını etkileyeceğinden, Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenemeyeceği hk

[11] AYM, 24.9.2020, E:2018/113, K:2020/48, RG: 27.11.2020-31317, p.34 :  700 sayılı Anayasada Yapılan Değişikliklere Uyum Sağlanması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname ile, 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 3’üncü maddesine eklenen, “İdareler, kanunlarla ve Cumhurbaşkanlığı Kararnamesiyle yapmak yükümlülüğünde oldukları kamu hizmetlerinin” cümlesi ile “ve Cumhurbaşkanlığı kararnamesi “ ibaresinin Anayasaya aykırı olmadığı; zira, kamulaştırmanın özü, şekli, usul ve esası ile ilgili bir düzenleme yapmadığı, mülkiyet hakkına ilişkin bir düzenleme içermediği; kamu hizmetlerinin kanunların yanında Cumhurbaşkanı kararnamelerinden de kaynaklanabileceğini söylediği hk.

[12] Örneğin; Anayasanın 123’üncü maddesinin son fıkrasındaki durum.

[13] İdari yargı yeri, Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yürürlükteki bir kanunla farklı hükümler içerdiğini veya sonradan aynı konuda kanun yürürlüğe konulduğunu tespit etmesi durumunda; doğrudan kanun hükümlerine başvuru ile uyuşmazlığı çözümler.

[14] Danıştay içtihadı; Anayasa Mahkemesinin iptal kararlarının, iptal kararının yürürlüğe girdiği tarihe kadar, usulüne uygun olarak açılıp, uyuşmazlık halinde gelen idari davalara da uygulanacağı yolundadır.